Bu bir merhaba, bir ilk söz... Her salı bu köşede kent, belediye ve politika üzerine yazacağım. Güncel toplumsal oluşumlar ve İzmir gündemimde olacak. Olağandışı durumlarda belediyeler, uzunca bir süredir ilgi alanımda; tıpkı demokrasi ve iktidar gibi. Geçmişe bugünden bakıp geleceği kurmak için düşüneceğim ve paylaşacağım. İnanıyorum ki tepkileriniz bizi ileri götürecek.
Kent, İnsan, Örgüt
16. Yüzyıldan başlayarak Sanayi devriminin tetiklediği göç ve yığılma yeni bir yerleşme türünü; kenti, gündeme getiriyor. Giderek kentler büyüyor, azmanlaşıyor, metropollere, bölge-kentlere dönüşüyor. Kent sadece yapılar ya da bir mekân olarak değil; onu kuran, onda yaşayan ve onu yaşatan insanla birlikte tanımlanıyor. Kent de insanını ve yaşam biçimini değiştiriyor. Shakespeare’in sözleriyle: “Kent insanlardan başka nedir ki!”
Davranışları ve hatta fizyolojileri değişen kentli insan üzerine bir daha düşünmeliyiz.
Üretim tarzındaki köklü değişikliklere bağlı olarak daha karmaşık bir iş bölümü, başka bir düzen, çok ve çeşitli örgütlülükler oluşuyor. Kentin temel unsurlarına bir yenisi ekleniyor; örgütler ve örgüt ağları. Böylece kent çeşitli ve katmanlı “örgütlülükler örgütü ’ne” dönüşüyor. Belediye de bunlardan biri.
Öyle ise örgüt, bilinç ve demokrasi ilişkisini de yeniden düşünmek gerekecek.
Demokrasiyi her ölçek ve düzeyde irdelemek istiyorum. Neden demokrasi? Başkanlık rejimi ve belediye başkanlığı demokrasi açısından aynı mı? Demokrasi Kültürü nasıl geliştirilebilir?
Yanıt arama anahtarlarımdan biri, yerinden yönetim anlayışı ve örgütleri olacak.
Belediye, Demokrasi
Belediye içi demokrasi konuları, seçilmiş ve atanmışlar ilişkisi önemli bir tartışma alanı. Yerleşmeler arası ilişkilerde ve genel politik karar süreçlerinde belediyelerin demokratik işlevleri, oldukça az konuşuluyor. Demokratikleşme sürecinde uzun soluklu bir aktör olabilecek Belediye, bu yönleri ile ne anlam taşıyor? Bu sorulara muhtemelen yeni sorular ekleyerek yanıt arayacağım.
Öte yandan belediyeler, toplumsal ve ekonomik sistemin hemen tüm olumsuzluklarının akla ilk gelen sorumlusu olarak görülüyorlar. Belediyeyi eleştirmek kolay, hırsını ondan çıkarmak yaygındır.
Kötü belediye yönetimi ve insan hataları da çoğunlukla belediyenin kurumsal hanesine yazılmakta. Oysa farkına bile varmadan örselediğimiz belediyemiz kentsel ortak yaşamın vazgeçilmezi ve bize en yakın, en toplumsal ve politik olandır.
Politik-Apolitik
Politika gizli açık her şeyin içinde vardır. Kent de tıpkı belediye gibi politik bir organizmadır. Belediye kenti temsil eden ve gücünü taşıyan bir politik örgüttür. Belediyecilik programları da politik anlayış ve tercihler tarafından biçimlenir. Politik özleri budanmış, seçilmiş organlar eliyle değil atanmışlarca yönetilen ve sakinleri belediye adlı bir hizmet şirketinin müşterisine indirgenmiş kentler sessiz, soluksuz kalmaz mı? Belediyesini kaybeden kent politik kimliğini de kaybetmez mi?
24 Ocak 1980 sonrasında dayatılan neoliberal yapılanma, belediye ve siyasal parti ilişkilerini de yozlaştırmıştır.
Belediye, kanunen partizanca davranamaz, ayırımcı siyaset yapamaz. Böyle davranmak doğru da değildir! Bu yüzden barışçı olmak, belediyenin yapısal karakteridir. Kaynaştırıcı ve dayanışmacı olmak, güçsüzlerin ve azınlıkların gözetilmesi, geçmiş ve gelecek kuşaklara saygı, doğa ve çevreyle barışık olmak da!
Öyleyse, bir arada, onurlu, özgür ve insanca bir yaşam için;
Yaşasın demokratik yerinden yönetim örgütleri. Yaşasın belediye…