Geçtiğimiz Cumartesi günü Alaçatı pazarında bir eliyle eşinin elini tutup diğer eliyle başka bir kadını taciz eden bir adamla ilgili paylaşımları okudum sosyal medyada. En fenası adamın karısının, tacize uğrayan kadını şort giymekle suçlamasıydı...
Erkekliğin güç olduğu fikrinin, kadınları da zehirlediğinin ispatı bu durum. Bu zehir ne kadar etkili ki ahlak ve vicdanın önüne geçebiliyor. Kadın ve erkek eşit değildir deyip erkeği üstün kılan toplumsal cinsiyet öğretileri, karşımızdakinin insan olduğunu unutturabiliyor...
Sahip olduğumuz para, kas oranı, diplama sayısı, cinsiyet ya da güç göstergesi olan her neyse bizi bir başkasından üstün yapmıyor. Doğadaki yerimize bakınca hepimiz dengiz, bütünün farklı parçalarıyız. O kadar... Dağda yaşayan kurtla, denizde ki yunusla, bozkırda ki arap tavşanıyla, aynı etnik kökenden ya da milletten olmadığımız insanlarla da dengiz. Bütünün parçası olduğunu unuttup kendini doğanın dışında ve üstün görmek çok büyük mesele.
Güçlünün güçsüze fiziksel, psikolojik ya da cinsel şiddet uygulamayı kendine hak görmesinin belki de en temel nedeni bu.
***
Basında okuyup izlediğimiz envayi çeşit şiddet haberinin yanında hayatı güç savaşına dönüştürmeden yaşayıp güzelleştirenler de var. Kimi işinde kimi evinde kimi de dünya evim diyerek yaptıklarıyla güzelleştiriyor.
Neyi paylaşırsak o çoğalır...
Bunun için evlilikleri ile “başka bir kadın erkek ilişkisi mümkün” diyen Datça Karaköy’den Durkan ve Mesut İşçi’yi herkes tanısın istiyorum.
Mesut abi ve Durkadın abla, Karaköy’de aynı teknede yıllarca geleneksel balıkçılık yaptı. Kendileri balıkçılık konusunda da cinsiyet duvarlarını yıkan özel ailelerdenler. Durkadın abla, hangi ağ gözü açıklığı ile hangi balıkların avlanabileceğini Mesut abi kadar iyi bilir. Ya da teknenin nasıl kullanılacağını, limana nasıl yanaşılması gerektiğini, bulutların durumuna bakarak fırtanın olup olmayacağını...
Kendi aralarında o senin bu benim işim demeden biz diyerek sorumluluğu her anlamda paylaştıkları için birlikte ürettiklerinin sayısı da fazla. Bahar aylarında badem, yaz aylarında meyve, sonbaharda zeytin hasat ediyorlar. Mesut abinin birkaç yıl önce rahatsızlanmasının ardından balıkçılığı oğullarına bıraktılar. Şimdilerde bahçe işlerinin yanında haftada iki gün Datça pazarında ekmek yapıp satıyorlar. Durkadın abla malzemeyi hazırlıyor, Mesut abi karıştırıyor. Sonra Durkadın abla ekmeğe şekil verirken, Mesut abi fırını yakıyor. Ardından evdeki diğer işlerin durumuna göre biri ya da ikisi birden pişen ekmeği fırından çıkartıyor ve pazarda tezgahın başında yine birlikte satıyorlar.
Evlerine bir gidişimde Dukadın abla, köyün düğünlerinde yapılıp ikram edilen ve odun ateşinde bademle kavrulan un helvasını pişirmeyi öğretti. Biz bunu yaptıktan sonra Mesut abi “ben de size balık pilaki öğreteceğim” diyerek mutfak önlüğünü taktı ve bir güzel anlattı püf noktalarını (Balık pilaki, Datçalı balıkçıların “tencere kapağında yemek” diye tabir ettiği, teknede pişirmesi pratik ve lezzetli tariflerden).
Datça pazarına giderseniz eğer gluten tüketmiyorsanız bile tezgahlarına uğramanızı öneririm. Burada yazdıklarımdan fazlasını Mesut abi ve Durkadın abla, güler yüzleri ve hoşsohbetleri ile anlatacaktır.