Merkez Av Komisyonu, 2020-2021 av dönemi için takvim ve neyin ne kadar avlanabileceğini içeren kararlar, Resmi Gazete ile yayınlandı. Cümle çok absürt değil mi?
Bir canın ne zaman nasıl öldürülebileceğinin yolunu kağıt sayfaları gösteriyor. Canı alınabilecekler listesinde kimler yok ki? Alakarga, saksağan, sakarmeke, tilki, kaya sansarı, bozayı… Böyle uzuyor liste. Bu türlerin bir kısmının avına bazı il ve ilçelerde yasak getirilmiş.
İnsanın, doğadaki her canlı ve her şey üzerinde hak sahibi olduğunu zannetmek ne büyük yanılgı. Toprak, ağaç, su, kuş her şey insanın… Ama her insanın değil. Parası ve gücü olanın. Parası ve gücü olmayan, kurttan kuştan farksız… Güçlünün güçsüzü ezme halleri bunlar.
Güçlüler hep imtiyazlı olduğundan bu durum Merkez Av Komisyonu kararlarına da sirayet etmiş. Üst düzey yabancı diplomatlara para ödemeden ülkemizde av yapabilme ayrıcalığı tanınmış!
Tanıdığım bazı kuş fotoğrafçıları, eskiden avcı olduklarını anlatır. Tüfeği bırakıp fotoğraf makinesine geçme süreçlerini, vurdukları hayvanın can çekiştiği ana tanık olmak olarak tanımlar. Avcılık bu yüzden bana göre spor değil, vicdani bir eylem.
Avcılığı hala ata sporu olarak tanımlamak da ilginç. Atalarımız, avcılığı savaşa hazırlık ve beslenme ihtiyacını karşılamak için yaparken bugün bunu devam ettirenler savaşa mı hazırlanıyor ya da gıdaya ulaşmakta mı zorlanıyor?
Saksağanın yaşama hakkını savunan yasalar olmadığı için bunları tartışıyor olabiliriz. Sadece nesli tehdit altındaki türler için ulusal yönetmelikler ve uluslararası sözleşmelerimiz var. Bunlar bile bu av kararları ile görmezden geliniyor.
Bu konuda son günlerde #avcinayettir etiketiyle sosyal medyada paylaşımlar yapılıyor. Paylaşım yapanlar kendisini “doğa sever” olarak tanımlamaktan ziyade “doğa benim” diyenler. Sesi olmayan kurdun kuşun sesi olmaya çalışanlar. Alakarganın ne düşündüğüne bu etiket üzerinden ulaşabilirsiniz.