Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel, 13 Mayıs 2014'te 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Maden Faciası’nda, kredi borcunu ödeyemeyen madenci ailelerinin borçlarını ödedi. Bir kaleyi kurtarmak gibiydi bana göre bu davranış. Ancak nice kaleler var ki, kendi elimizle veriyoruz bu kaleleri hem de kimselere borcu yokken…
Tarihimizde de nice kaleleri elimizle verdik, bazılarını da canımız pahasına koruduk. Ama hiçbir kalemizi, alın buyurun sizin olsun, diyerek verdiğimizi hatırlamıyorum.
Ancak günümüzde fethedilmeye çalışılan bir kalemiz, birileri tarafından, alın buyurun, sizin olsun denilecek duruma getirildi maalesef. Hâlbuki geçmişte o kaleye sahip olmak ne de zor olmuştu İzmirliler için.
Vatanperver gazeteci Hasan Tahsin’in canı pahasına düşmana, yiğitçe kurşun sıkarak toprağına ayak basmasına kıyamadığı İzmir… Bağımsızlık mücadelemizin sembolü olmuş bir şehir İzmir… Laik, çağdaş ve de demokratik yaşamı, deniz kokan sokaklarında doyasıya soluduğun; özgürlüğü bir martı kanadındaymışsın gibi hissettiğin şehir İzmir.
Özgürlük ve tam bağımsızlık denilen o büyük ağacın köküyse Anadolu, koparılırsa solacak çiçeği İzmir…
14 yıllık AKP iktidarı boyunca fethedilmeye çalışılan kalelerin içinde, bir kale İzmir. Fethedilirse, ülke düşer gözüyle bakılan, cumhuriyet ve demokrasi için oldukça büyük öneme haiz bir şehir İzmir…
Ancak günümüzde bu önemli kale, Cumhuriyet tarihinde görmediği kadar, hem de gömdüğümüzü sandığımız o karanlık ve tiksindirici zihniyetle, siyasette gidilen yanlış yolarda, burun buruna gelmiş durumda. Yerel yönetimlerin çalışmalarındaki başarıların ülkemizdeki seçim sonuçlarını etkileyen en büyük paydalardan biri olduğu yadsınamaz bir gerçek. Yıllarca, yerel yönetimlerden memnun olmasa bile, cumhuriyeti ve onun sağladığı çağdaş yaşamı özünden dolayı sevdiği için ve gerici zihniyetin karşısında olduğundan CHP’ye oy vermeye devam eden İzmir halkı, son yerel seçimde hatırlarsınız, CHP’li yerel yönetimlere verdiği oy oranını % 64’ten %46’ya düşürerek uyarılarını aslında çoktan yapmıştı. Aslında bu oy oranındaki gerileme, kalenin bir bakıma içten fethedildiğinin de bir göstergesiydi.
Bir yandan canhıraş çalışarak, etkili politikalar üreterek seçmenini kendine bağlayan ve CHP’nin de seçmenini kimi zaman etkileyerek ele geçiren karşı politik çevrelerin karşısında bir de, “Zaten özünde çağdaş, bunlar AKP’nin de karşısındalar; laikler,
Halkı anlayacaksınız efendiler!
Öncelikle siyasetteki başarı bir örgünün ilmeklerinin hatasız, uyum içinde bir araya gelmesi gibidir. Yani biz buna büyük bir organizasyon, örgüt içinde eşgüdüm ve kendinden haberdar olmak diyoruz. Halk sana o koltuğa beş yıllığına oturma hakkı veriyorsa bir kere seçildikten sonra sırtını halka çevirmeyeceksin! Hele ki o koltuğu, beş yıllık bir işletmenin koltuğu olarak da görmeyeceksin!
Seçmenini küstürmeyeceksin!
CHP’li seçmenin senin için, CHP için, cumhuriyet için canhıraş çalışıp gönülden oy veriyorsa, bunun hakkını sana oy verenlere onlar için çalışarak vereceksin!
Demokrasi adına her partinin seçmenine saygı göstereceksin; ama kendi seçmenin dururken, hırslarından ve korkularından AKP’li bilmem MHP’li seçmenlere bütün kapıları açarken, kendi seçmenine kapıları kapatıp onu küstürmeyeceksin!
Tabi ki bu sözlerimiz seçmenine hoyratça davrananlara… Sosyal demokratlıktan uzak, solu içselleştirememiş, halktan kopuk kimi belediye ve ilçe başkanlarına… Seçimden seçime halkın kapısını çalan, seçim vaatleriyle halkını kandıran yöneticilere...
Solu ne kılık kıyafetiyle ne konuşmasıyla, ne de vizyonuyla halka hissettiremeyen kişilere...
Sonra ne oluyor biliyor musunuz? İzmir’e belediye başkanı olarak bile seçilemeyen birisi, başbakan olduğunda ilk işinin zaten içten fethedilmeye başlanmış CHP’nin kalesi İzmir’i ele geçirmek olacağını düşünmüyor musunuz?
Her geçen gün İzmir Kalesi kuşatılıyor beyler, farkında mısınız? Halkın nabzını tam anlamıyla ne zaman tutacaksınız? Şehrin burjuva aristokratlarıyla, varoş yoksulları arasındaki uçurum da bu kadar netleşmişken, halk size bağır bağır sesini duyaramaz olmuşken, hala halkın partisi CHP’den olmasına rağmen halktan kopuk bu zarar verici zihniyetteki kişiler, tüm beceriksizliğine rağmen koltuklarına sıkı sıkı yapışıp halka da tepeden bakmaya devam edip hala onlara hükmettiklerini zannedebiliyorlar ne yazık ki!
Unutmayalım ki bir mahalle bir kenti, bir kent bir ülkeyi kurtarır. Bu kalenin düşmemesi dileklerimle…