İzmir'in unutulan mahallesi Mevlana, Teksas değil örnek olmak için yola çıkıyor. Mahallede yaşayanlar Halk Masası ile destek arıyor
İzmir'in en büyük ve kalabalık mahallelerinden biri de Bornova'da bulunan Mevlana Mahallesi. Ancak burada yaşayanlar bir köşeye itilmişliğin, unutulmuşluğun acısını çekiyor.
Gençler işsiz ve uyuşturucu bataklığına düşmüş durumda, kadınların çocuklarını aşıya götürebileceği bir sağlık ocağı yakınlarında yok, hatta bir ATM'miz bile yok diyorlar. Aslında mahalle resmen ikiye bölünmüş gibi, bir tarafta lüks binalar yükselirken öteki taraf bakımsız ve hizmetsiz kalmış durumda.
Dün aldığım bir mail üzerine Bornova'nın Mevlâna Mahallesi'ne gittim. Gitmemin nedeni ise bu mahallede yaşayan üç iyi insanın bir oluşum içine girmesi. İyi diyorum çünkü insanların bu kadar bencil olduğu bir dönemde üç iyi adamın bir araya gelerek Halk Masası'nı kurması inanılmaz güzel bir şey.
Evet üç iyi adam, hatta bu üç adamın da siyasi görüşü birbirinden tamamen farklı. Aslında beni en çok çeken de bu oldu galiba. Türkiye'de bu kadar siyasi bölünmüşlüğün yaşandığı bir dönemde düşünün üç farklı siyasi görüşten adam bir araya geliyor ve mahalleleri için bir şeyler yapmak adına Halk Masası'nı kuruyor.
Dersimli Güngör Şaylı, Manisalı Hulusi Telli ve göçmen Abdullah Türkseven...
Abdullah Bey'i görme imkânım olmadı ancak Güngör Bey ve Hulusi Bey'le uzun uzun sohbet ettik.
Aslında Güngör Bey zaten insanların hep yardımına koşturan mahallenin önde gelen isimlerinden biri. Hangi yaşlının işi var, hangi çocuk okula gitmiyor hepsiyle kendi ailesiymiş gibi ilgileniyor. Bunu gören Abdullah Bey de, ‘O zaman insanlara yardım etmek için bir şeyler yapalım’ diyor. Hulusi Bey'le de konuşup mahallenin sorunlarını çözmek için Halk Masası'nı kuruyorlar.
Vizyonlarını da şöyle açıklıyorlar: Mahallenin sorunlarına çözüm üretmek, mahalleliyi birbirine yakınlaştırmak, dayanışma ruhunu güçlendirmek ve mahallenin gelişimine katkı sağlamak.
Üç ay olmuş daha kurulalı sloganları da belli: Birlikte başaracağız, çünkü birlikte güçlüyüz.
Tekerlekli sandalyeye ihtiyacı olana bir yerlerden sandalye buluyorlar, kitap ihtiyacı olana kitap, erzak ihtiyacı olana erzak. Mahallenin sorunlarını da belediyeye iletiyorlar ve peşine düşüp yaptırana kadar uğraşıyorlar.
Bu insanları en çok üzen şey ise mahallenin gençlerinin arasında uyuşturucunun yaygınlaşmış olması. Gençler için bir şeyler yapalım diyorlar. Mesela bir futbol takımı kuralım veya spora, resime, müziğe yönlendirelim. Bunun için de bazı spor salonları ile görüşmüşler, insanlar da ücretsiz olarak gençleri salona almayı kabul etmiş ama hepsi uzakta. Yok ki yakınlarda bir yer diyorlar. Aslında bir kültür merkezi de var ancak açık değil. Açılsa da çocuklarımız uyuşturucu bataklığına düşmese, onları gözümüzün önünde spora, resme, müziğe yönlendireceğimiz bir merkez olsa diyorlar.
Güngör Bey, bir de sağlık ocağı uzakta diyor. Kadınlar çocuklarını aşıya götürmek için arabaları yoksa bir sürü yol gitmek zorunda. “Nasıl gitsin çocukla o kadar yolu, olsa ya bir de sağlık ocağı” diyor.
Hulusi Bey oradan atılıyor, “Yahu bir ATM bile yok. İnsanlar burada para bile çekemiyor. Temizlik sorunumuz var, çocuklar sokaklarda oynuyor oynayabilecekleri bir park bile yok” diyor.
Bu üç adam toplaşıp mahallenin esnafını ve mahallede bulunan bazı dernekleri teker teker geziyorlar. Bütün esnaf onlara destekçi. Hatta görüş olarak en uç noktada olan dernekler bile 'Allah sizden razı olsun, ne gerekiyorsa yapalım' demeye başlamışlar.
Ben de onlarla birlikte mahallede bulunan esnafı gezdim. Açıkçası şu an alt katımda oturan komşumu bile tanımayan ben, mahallenin böyle bir konu üzerine birlik olmasından çok etkilendim. Market, berber, kasap, mobilyacı... Hepsi hevesli, “Kurtaralım mahallemizi” diyorlar.
Güngör Bey anlatıyor, “Mahallemiz için Teksas diyorlar, biz öyle anılsın istemiyoruz, örnek bir mahalle olsun istiyoruz, buradaki insanlar iyi insanlar, sadece değerli olduklarını bilmeye, hissetmeye ihtiyaçları var”. Örneğin hiçbir belediye başkanı uğramamış bu mahalleye. Biz de oy veriyoruz diyormuş mahalleli hatta Tunç Soyer'e oy verdik bir kez olsun bizi de dinlese ya... Ahh diyorum içimden biliyorum Başkanımız Tunç Soyer son günlerde mahallelerde kahvaltı programları düzenliyor. Bir gün de bu mahalleye gelse ya...
Daha yeni kurulmuş bir oluşum olduğu için güçsüz de hissediyorlar kendilerini. Esnaf da baskı yapıyor hazır seçimler yaklaşırken biriniz muhtar olsun. Aslında üçü de muhtar olma taraftarı değil ama artık olmuyor bu iş Hulusi Telli'nin üzerine kalıyor. Hulusi Bey muhtar olmak için adaylığını koyuyor. “Tamam” diyor, “Mahallem için varım.”
Anlatmaya devam ediyorlar:
Biz bu mahalle tanınsın ama gençleri ile ama eğitimi ile ama çağdaşlığı ile... Kimse bu mahalle kötü demesin istiyoruz. Buradaki hiç kimse kötü değil, burada insanlar sevgi, değer görmek istiyor. En önemlisi biz burada hala çöp kaldırılmadı derdindeyiz. Her bölgede yeşil alan var bizde niye yok? Biz bir yeri aradığımızda niye bize farklı davranılıyor? Burada bir sınıf ayrımı gibi bir durum var. İnsana insani bir değer verilmesi gerekiyor. Biz bunu işlemek istiyoruz.
Biz inanarak yola çıktık, esnaf destek verince daha da güçlendik ama desteksiz olmuyor bu işler diyorlar. Bu mahallenin Bornova Belediyesi'ne de İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ihtiyacı var.
Anlatmaya devam ediyorlar, “Öğretmenlerle görüştük, sporcularla görüştük herkes destek vermeye hazır ama yer lazım yer.” Ve ekliyorla, “Ama umutluyuz, güzel işler başaracağız.”
Onlar anlattıkça aklıma Mustafa Kemal Atatürk'ün önerdiği kitaplardan biri olan ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ geliyor. Hatta Atatürk bu kitabın okullarda ders olarak okutulmasını bile istemiş.
Kitapta eğitimli insanların, aydınların bir araya gelerek bataklığa düşmüş bir ülkeyi nasıl ayağa kaldırdığı, halkı cehaletten kurtarmak için nasıl çabaladığı ve başardığı anlatılıyor.
Ve ben de umut ediyorum. Bu mahalleden de bir Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı neden çıkmasın? Çünkü biliyorum biraz destek ve çaba ile her şey olur...