Şurada kaldı iki gün, ‘sandığa gitmem, CHP’ye bir ders vermek lazım, küskünüm, kırgınım’ diyenlerin şapkayı önlerine koyup düşünmeleri için son saatler!
Hala parti veya aday tercihi yapamayan kararsızlarla ‘tepkili seçmen’i topladığında hayli yüksek bir oran oldukları biliniyor. Birçok yerde seçim sonuçlarını etkileyecek, değiştirecek bir blok olarak karşımızda duruyor.
Öyle veya böyle bu kesim şu son saatlerde bir karar verecek!.. Peki neyin kararını verecek; ‘kentimi, ilçemi hangi aday yönetsin’ kararı mı? Hayır, keşke gerçekten bu kadar basit olsaydı. 31 Mart, bunun ötesinde önem taşıyan bir seçim. Öyle olmasa AKP bütün bakanlarıyla sahada olur muydu; kamu imkanları, su gibi para harcadıkları kampanyalar, her gün en az 20, 25 kanalda kurulan CHP’yi linç oturumları… Olur muydu? İktidar çok iyi biliyor ki; yerel seçimde başarılı olurlarsa, ‘artık tutmayın bizi’ kafasıyla önümüzdeki süreci ülkeyi daha da karanlığa götürecek şekilde dizayn etmenin yolunu açacaklar.
Bu seçim sonuçları, başta Anayasa değişikliği olmak üzere ülkenin geleceğini ipotekleyen, şeriat çığlıklarını hayata geçiren, yoksulu daha yoksul rantçıyı ve yandaşı daha zengin edecek, ülke kaynaklarının son zerresine kadar peşkeş çekileceği bir süreci mi tetikleyecek; yoksa bu gidişe fren getirecek bir tabloyu mu önümüze koyacak; onu göreceğiz.
İşte yukarıda tariflediğim ve genel olarak ‘kararsız’ diye tanımlanan seçmen grubunun şapkayı önlerine koyup bunları değerlendirmesi gerek. Sonra feryat etmenin bir faydası olmayacak.
Gelelim son iki günde İzmir özelinde yapacağımız değerlendirmeye!..
CHP adayları seçim sürecine çok sıkışmış zaman dilimiyle girdi. Adaylıklar çok geç açıklandı ve hemen hepsi değiştiği için yeni isimlerin kendilerini tanıtmak, isimlerini bilinir kılmak için yapacakları kampanya, sınırlı bir süreye sıkıştı. Bu gerçekten büyük bir dezavantaj oluşturdu. Aday gösterilmeyen mevcut belediye başkanlarının örtülü muhalefeti de yeni adayların önündeki en büyük handikaplardan biri oldu.
Bir yanılgı da adayların kampanyalarında dar gelirli yoksul seçmen kitlesine ‘yardım’ vaat etmeleri oldu. Evet, belediyeler sosyal yardım yapar ama asli işi bu değildir. Bu zaten AKP’nin yıllardır yaptığı iş, önce yoksullaştırmak sonra sosyal yardımlarla ‘yoksulluğu yönetmek’ yaptıkları bu. Her ne kadar adı yerel de olsa muhalefet adaylarının bu seçimde halka neden aç açıkta olduğunu anlatmaları daha önemli. Yani genel politikayı da öncelemeleri gerekirdi. Bu ne ölçüde olabildi, tartışılır…
Olumlu, olumsuz pek çok faktöre, kimi CHP’liler tarafından bile pompalanan ‘İzmir’de bile başarısız olacaklar’ algısına rağmen; ben bir hezimet olacağını düşünmüyorum. Evet, 2019 seçimlerindeki oy oranlarına ulaşılmaz ama unutulmamalı ki o seçimde ittifaklar vardı. İzmir yine duruşunu koruyacak, laik demokratik duruşunu sandığa yansıtacaktır; umudum bu yönde!..