Günümüzde işlerimizin istediğimiz gibi gitmemesine dair hep serzeniş ve şikayette bulunuruz.
Yaşamımızda veya çalışma alanımız da işlerimizin çözümü için hep liyakatli kişiler ararız.
Peki ya karşımıza çıkıyor mu dersiniz?
İş hayatımızda çözüm süreçlerinde kurumlarda ve hayatımızda liyakatli kişilere her zaman ihtiyaç duyarız.
Toplumumuzun en çok şikâyet konusu olan durumlardan biri de insanların bulunduğu konumdan memnun olmaması ve işlerini severek yapmıyor oluşudur.
Tarih boyunca bugüne kadar
"Liyakat"
ve
"Sadakat"
bizlerde derin bir iz olarak kalmıştır.
Oysa,
Liyakat ve Sadakat insanı insan yapar.
Değerinize değer katar.
Bitmek bilmeyen tarafcılık, kayırmacılık ve dahası hak edeni, layık olanı, ehliyet sahibi insanlara müdahale edilmeden ve liyakate layık olmak, yakışır olmak, görevini hakkıyla yerine getirmek etik kuralların başında gelmektedir.
Liyakat sahibi olmayan kişiler, tkurumlar ve kuruluşların içinde eşitsizliğe, adaletsizliğe yol açabilir.
Bu da toplumun güvensizliğine sebep olur.
Adalet duygusu aile olmak üzere yaşadığımız sosyal ve iş hayatımızda ihtiyaç duyduğumuz kavramlardan biridir.
Hakkıyla, layık olmadığı yere gelen çaba sarf etmeden, bir yere ulaşmak işin en basit taraflarından biridir.
Bu durumda;
Toplumumuzun ahlaki değerlerine göre davranmayan ve çalışıp üretmeyen bir toplum haline gelmesi kaçınılmazdır.
Bunun yanı sıra kendi çevresini kollayan, sırtlayan, eş/ dost ayırımcı kültürlerin çoğaldığı zihniyetlerde toplumda ancak ve ancak itibarsızlığa güvensizliğe yol açar.
Terazide tartılan bir ürünün ölçüsü satıcı ve alıcı için ne kadar önemli ise adalet duygusu da hayatınızın her alanında olması, korunması gereken denge ve ölçüdür.
Asıl mesele o dengeyi koruyabilmemizdir.
Adaletin ve eşitliğin sağlandığı, yüreğimizde terazinin dengesini bozmadığımız bir memleket ve yaşanılası bir dünyaya binbir umutla...