Ekonomik çöktürülüşü konuşuyoruz. Yoksullaştırılıyoruz. Emek köleleştirilirken ülkemiz sömürgeleştiriliyor. Yaşadıklarımız izlenen bu politikaların sonucudur. Toplum Maslow’un ‘İhtiyaçlar Piramidi’nin tabanına sıkıştırılıyor. Fizyolojik gereksinimler ve barınma gereksinimlerine hapsedilmiş vaziyetteyiz.
“Tarım ülkesi, dünyanın tahıl ambarı...” denilen ülkemizde açlıkla baş başayız! Beslenemiyoruz, açız. Barınma da ayrı ağır bir sorun. Evi olmayanın kiraya ödediği bedel dudak uçuklatacak kadar yüksek. Aylık gelirinin yüzde ellisi kadarını ödüyor barınmaya. Kısacası aç ve açığız!
Ülkenin büyüdüğünden söz edip duruyorlar. Büyüyenler, ülkeyi soyup sömürgecilere peşkeş çekenler ve onların politikacılarıdır. Halk gittikçe yoksullaştırılıyor. Maslow Piramidinin dibinde eziliyor, debeleniyor. Bu koşullarında toplumsal sorunları ve çözüm önerilerini göremez hâle getiriliyor. Can derdine düşürülmüş, yaşam mücadelesinde. Gözünü, dinsel dogma ve milliyetçi kışkırtmalarla da iyice bağlıyorlar.
Muhalefet partileri hâlâ demokratik birleşik cepheyi kurabilmiş değiller. Yüzde ondan fazla oy alan muhalif partiyi dışlayan ve bu partiyle anılmak istemeyen partilerle sorunlar çözülebilir mi? Nasıl sakat bir anlayıştır bu?
Ülke hızla sömürgeleştirilirken, doğası sermayeye peşkeş çekilirken birleşik demokratik cepheyi oluşturmamak! Ormanlar, sular, denizler, kentler, madenler uluslararası sermayeye yerli iş birlikçileri aracılığıyla peşkeş çekiliyor. Ne kadar madencilik o kadar yoksulluk! Bakın dünyaya madencilik geliriniz ne kadar yüksekse o kadar yoksullaşıyorsunuz. İnsani kalkınmışlık endeksiniz o kadar geriliyor. Yani ülkenizin gelirleri içinde madencilik geliri ne kadar yüksekse o kadar yoksullaşıyorsunuz. Sağlık, eğitim ve konuta bütçenizden para ayıramıyorsunuz. Çünkü ülkeniz yağmalanıyor. Katma değeri yüksek üretimler yapmıyorsunuz. Doğanız yağmalanıyor, yok ediliyor. Tarım yapamaz hâle getiriliyorsunuz. Her gereksiniminizi dışardan karşılamak zorunda bırakılıyorsunuz. Tohumundan ilacına, enerjisine kadar dışa bağımlı hâle getiriliyorsun.
Üstelik bu sömürge tipi madencilik yapılırken hiçbir yasaya uyulmuyor da. Sözüm ona bu yatırımların çevreye olumsuz etkileri belirlenecek ve önlemler alınacak diyerek yapılması zorunlu olan Çevresel Etki Değerlendirme Raporları göstermelik olmaktan öteye gitmiyorlar. Dostlar alışverişte görsünler, yasak savulsun...
2021 Yılında 3 bin 421 adet yatırım projesine ÇED gerekli değildir deniyor! 2021’de en çok başvuru ise maden projeleri için oldu. Bir yılda maden, petrol ve doğalgaz projesi için 4 bin 488 başvuru yapıldı. Bu projelerin bin 525 tanesine ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verildi. Sadece iki projeye ‘ÇED olumsuz’ yanıtıyla sonuçlandı.
Bu ÇED Raporlarında da sadece alınacak önlemlerle ilgili adamalar, vaatler vardır. İstediğiniz kadar güzelleyebilir ve bol keseden söz verişlerde bulunabilirsiniz. Nasıl olsa denetleyen yok, engel olan yok. Ülke sömürgecilerce borç tuzağına düşürülmüş ve bu politikalarını sürdürecek iktidarlarınca yönetilmektedir.
Kısacası politikaları, “Ne yaparsan yap, ülke senin ey doğa talancısı!”dır.
Bu zinciri kırabilmek öncelikle demokrasi cephesinde buluşmakla olasıdır. Önyargısız, dogmasız birliktelik gerekmektedir.