Kaderine terk edilmiş bir şehirdir İzmir. Halkınca olur gider. Ne Belediyelerinin ne de Valiliğin kent için şöyle dişe dokunur doğru düzgün planlı bir iş yaptıkları yok.

Belediyeler imar işleriyle öyle yüklüler ve meşguller ki, bu işlerden başlarını kaldıramıyorlar. Kolay değil elbette yeni yeni rant alanları, imar alanları üretmek…
Valilik ne yapabilir ki? İpinin ucu merkeze bağlı! Merkezin emir eri; merkez neye engel ol derse ona engel olmak zorundadır.

Yani kent kendince, halince kendi kendine olup gidiyor. Plan yok plan kültürü yok. Feodal kültür ve kafalarla anca böyle bir kent olunabilir.
Yeşil alanları yok. Çimleri ve birkaç ağacı yeşil alan sayıyorlar. Ona karşın yine de kişi başına düşen yeşil alan miktarında hem dünyada hem ülkemizde diplerde sürünüyor.

Ormanları yakılıyor. Denizini foseptik olarak kullananlar var. Hiçbir sanayi kuruluşu, varsa eğer arıtma tesisini çalıştırmıyor. Maliyetleri artırmaya ne gerek var ki?
Organize Sanayi Bölgeleri sizce atık arıtma tesislerini çalıştırıyor mudur? Ne gerek var değil mi, enerji giderine ve kimyasal madde harcamalarına. Bir de personel maliyeti! Bu ekonomik koşullarda olacak iş mi?

Tehlikeli atık üretim miktarı ne kadar? Bir bilen varsa versin de bu köşede yayınlayalım. Ya bu atıkların giderilmesi, geri kazanılması gibi kapasitesi ne kadar bu kentin?

Evsel atıklarla birlikte sanayinin ve gemi sökümün tehlikeli atıkları Harmandalı katı atık depolamaya gömülmeye gider…
Harmandalı heyelan alanı. Tehlike büyükten öte; kapıyı çalıyor. Durun bakalım planlama çalışmaları falan yapılıyormuş!
Aliağa’sı, Çeşme’si, gözden çıkartılmış. Gözden çıkarılmayan yeri mi var sanki?
Yerleşimi sorun, ulaşımı sorun; yaşaması sorunlu kent.
Ama bu kenti seviyoruz. Bu kenti kaderine terk etmeyeceğiz. Bu kent için yapılacak çok şey var.
Ama önce merkezi iktidardan ve onun kılıcından kurtulmalıyız. Yereli hallederiz nasıl olsa.