Ekonomik-mali krizin artan etkisi, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını her geçen gün daha zorlu hale getiriyor. Yüksek enflasyon ve sürekli artan fiyatlar, işçi ücretlerini açlık ve yoksulluk sınırının altında bırakarak toplumsal bunalımı daha da derinleştiriyor. Bu zorlu koşullarda Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) Grup Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmeleri yapılıyor. Bu sözleşme, 140 bin metal işçisini doğrudan etkilese de metal işkolunun ve metal işçilerinin tarihsel mücadele deneyimlerine dayalı olarak sınıf hareketi açısından kritik bir öneme sahip.

2023-2025 dönemini kapsayacak olan bu sözleşme sürecinde, metal işçileri farklı biçimlerde yaygın eylemler gerçekleştiriyor. Bu eylemler arasında yemekhane protestoları, temsilcilik odalarına yürüyüşler ve işten atılmalara karşı tepkiler vb. yer alıyor. Bu süreci yakından takip eden ve kırk yıldır metal işçisi olan bir dostumla yapılan bir sohbet sonucunda, onun gözlemlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

*Sendikaların ilk altı ay için zam talebi dikkat çekiyor. Ancak metal işçileri, önceki sözleşmede yaşadıkları gibi altı aylık zamın diğer aylarda eriyeceğini biliyorlar. Ayrıca, işçilerin yüzde yüzün altında bir zamla yetinmeyecekleri açık böylesi bir durumda maraza çıkacaktır. Esas olarak sosyal haklar konusundaki belirsizlik yerine, net saatlik ücretlere yapılan zam ve iki yıl boyunca alım gücünün düşmemesi talep ediliyor. İşçiler, bu süreçte enflasyonun acısını derinden hissediyorlar. İlk yüz sanayi kuruluşu arasında yer alan fabrikalarda bile ortalama ücretler 16-17 bin TL civarında. İşçiler, geçen sözleşme döneminde bitcoin gibi yatırımlara yönelerek mali sıkıntılarını hafifletmeye çalışıyorlardı. Şimdi ise hisse senetleri gibi farklı yatırım araçlarına yöneliyorlar. Ancak ne yapılırsa yapılsın, geçim sıkıntısı artıyor. Bazı işçiler 150-200 saat fazla mesai yaparak geçinmeye çalışıyorlar.

*Ayrıca, sadece metal işkolunda değil, tüm işçiler ek zam taleplerini dile getiriyorlar. Ücretler eriyor ve geçen sözleşme "yüzyılın sözleşmesi" olarak ifade edilmiş olsa da ömrünün çok kısa sürdüğü biliniyor. MESS ve sendikalar da bu yaygın tepkiyi gözlemliyorlar. Ancak dikkatimi çeken şey, sendikasız işyerlerinde işçilerin ek zam taleplerini kabul ettirme konusundaki başarısı, sendikalı işyerlerinde ise sendikaların sözleşme sınırları gerekçesiyle işçilerin karşısına çıkmasıdır. Sendikalı işyerlerinin, sendikaların işçilerin öncülüğünü yapması gerekirken, tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Bu, sendikaların mücadelenin önüne geçmeye hazır olduğunu gösteriyor. Ancak sendikal bürokrasinin manevra alanını, işçilerin daralttığını gözlemliyorum. Bu durumda sendikaların, eylemsel bir duruş sergileme ihtimali de var kendi denetimleri dışında gerçekleşen eylemlere karşı bazı işyerlerinde sert önlemler alma ihtimali de… 

*İşçiler arasında yaşanan bazı değişimler de dikkat çekici. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili olarak bazı işyerlerinde emekliliği gelen işçiler emekli olmaya zorlanıyor ve böylece genç işçiler ağırlık kazanıyor. O fabrikalarda mücadele seyri daha dinamik bir karakter taşıyor. Bazı işyerlerinde ise EYT'li işçilerin çalışmasına izin verilmesi ile işçiler iki maaş birden alıyor. Bu durum işçilerin sözleşmeye yaklaşımını değiştiriyor. İki maaşın olması o işçiyle diğer işçinin ruh halini değiştirebiliyor. EYT'li işçilerin bazıları ise emekli maaşıyla geçinmeye yetmeyeceğini düşünerek emeklilik hakkından feragat ederek normal çalışmaya devam ediyor. Genç işçiler, kıdem tazminatı gibi meselelerle ilgili olarak "yıllarca çalışıyorlar ama kıdem tazminatı ile sadece ikinci el bir araba alabiliyorlar" gibi düşüncelere sahip. Kıdem tazminatı hakkı da böylece ciddi biçimde tartışılıyor. Bu nedenle de genç işçilerin iradesinin süreci belirleyebileceğini düşünüyorum, ancak EYT'li işçilerin de sürece dahil edilmesi kritik olacaktır.

*İşçiler arasındaki bu hareketlenme ve öfke, 1989 bahar eylemlerini hatırlatıyor. 2015 yılında, metal işçilerinin eylem süreciyle de benzerlikler gözleniyor. Özellikle 25-40 yaş arasındaki işçiler arasında mücadele ve hareketlilik artıyor. Genç işçiler genellikle üç ay çalışıp işi bırakma eğiliminde. Ancak artık "ya mücadele eder kazanırız ya da boşuna kürek çekiyoruz" duygusu çok daha baskın hale geliyor. Bu sefer, sözleşme sonrası hak edilen ücretlerin toplu olarak ödenmesi, işçilerin borç yükünü hafifletmesi de çok işe yaramayacak gibi duruyor. Enflasyonun gerçek etkisini daha iyi anladığımız bir dönemde, patronlar ve sendikaların manevra alanı daralıyor gibi görünüyor. Yeniden ifade edeyim her fabrikada değişimler mevcut. Bu nedenle farklı biçimlerde, karakterlerde eylemler de olacaktır. Ancak her birine damgasını genç işçiler vuracak.