Ülke çılgın atıyor! Her gün bir olay var diyorduk… Bu enflasyonla nasıl hayatta kalacağız diyorduk… Şimdi basınçlı itfaiye hortumunu kontrol etmekte zorlanıyoruz. Hortum hangi birimize denk gelecek diye her an diken üstündeyiz. Her saat birilerini alıyorlar.
Ayşe Barım’a denk geldi ilk basınçlı su…
Hemen andından Seda Selek…
Serkan Asker…
Barış Pehlivan…
Kübra Par…
Epeydir uslu duruyorum, kimseye bulaştığım yok. Ama yine de paranoyaya bağladım, lan acaba bana doğru gelen bir cisim mi var? Kimseye bulaşmıyorum çünkü artık yaşlandım ve yoruldum. Başımı sokacak babadan kalma bir evim olduğu için şükredip, bir karış toprağımda maydanoz domat ekip, üç beş engelli hayvanımla sakin sakin geberip gitmeyi bekliyorum. Ülke gündeminin bana yaşattığı öğrenilmiş çaresizliğe bildiğin boyun eğdim yani… Gençler uğraşsın dedim. Artık ne savcıyla uğraşacak gücüm var ne hâkimle…
***
Fakat durum öyle bir hal aldı ki sefil bir teslimiyet içinde olan ben bile diken üstündeyim. Her an ters kelepçeyle alınır mıyım? Sebep mi? Arayana sebep çok! Delinin aklına taş düşürmek gibi olmasın ama mesela: Sen o üç kuruşluk sadaka emekli maaşınla bu kadar kediye köpeğe nasıl bakıyorsun? Sen terörist misin? Çeşme’de yaşıyorsun… Yoksa insan kaçakçılığı mı yapıyorsun? Çünkü hayvan ilaçları dolar üzerinden satılırken ve vergilerini yükselttiğimiz o mamaları nasıl temin edebilirsin ki? Yok, yok sen kesin bir işler karıştırıyorsun. Ha o yok mu? O zaman dur bakalım Gezi’de ne paylaşımlar yaptın? Gezi zamanı seni 16 yıldır çalıştığın gazeteden neden kovdular? Tamam, galiba buradan yakaladık! O da olmazsa geçen gün kırmızıda geçtin… Ya da menemene soğan koydun… Rakıya sudan önce buz koydun, kesilmesine sebep oldun… Karışık çerezler içinden Antep fıstığını seçtin…
***
Ben senin gırtlağına çökeceğim. Senin sesini keseceğim. Bir hazırlık içindeyim… Çok güvendiğin anayasanın ağzıyla burnunun yerini değiştireceğim. Haydi, sıkıyorsa itiraz et! Gözünün üzerinde kaş var diye seni esir edeceğim!