Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 4-6 yaş Kuran kursu açılışında, “Milletine, devletine hainlik yapanlara karşı içinde ve yüreğinde nefret besleyen gençler olsun" açıklamasında bulundu. Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “kindar ve dindar nesil” hedefinin bir yankısı olarak görüldü.
“Milletine düşmanlık” sözü; toplumsal kesimlerin durumu, birbirleriyle ilişkileri, siyasi akımların güçleri veya zayıflıkları hesaba katılmadan ele alınacak olursa “makul” bir açıklama gibi görülebilir. Ancak iktidara karşı olanların devlet mekanizması eliyle öğütülmek istendiği, iktidarın “mutlak” olarak ele alındığı ve sınırsızca korunduğu, kendilerine karşı çıkanların hainlikle suçlanabildiği ortamda “nefret” kavramının dinamiği doğal olarak farklı ele alınacaktır.
Abdurrahman Dilipak gibi “kendi mahallesinin” çocuklarını bile bir çırpıda hainlikle suçlayan iktidar ve şürekası, kendi rotası ve hedefine ayak uydurmayan tüm kesimleri düşman olarak kodlayabilmektedir. Durum böyle olunca nefret ifadesinin varacağı yer ise çok daha tehlikelidir.
İslami bir gündem çerçevesinde örgütlenmiş siyasi yapıların etki ve etkinliklerinde önemli bir artışın yaşandığını, İslam dini ile ilintilendirilen ulusal ve uluslararası politik faaliyetlerin devlet yönetimiyle iç içe geçtiği ve bu nedenle “belirleyici”, “uygulayıcı” bir rolü olduğunu herkes kabul edecektir. İşçi hareketinin en temel haklarının ortadan kaldırılması başta olmak üzere en sade muhalif örgütlenmelerin bile dağıtıldığı; örgütlenme ve faaliyetlerin yasaklandığı veya engellendiği, göstermelik bir hukukun dahi tartışmalı hale geldiği koşullarda “devlet”, “millet”, “hainlik” gibi kavramlar sözlük anlamlarıyla veya gündelik yaşantıda çağrıştırdıklarıyla ele almak en hafif tabirle ahmaklık olacaktır.
Sergilenen ve hâkim siyasi pratik düşünülünce “nefret” kavramından, hoşlanmama veya anlaşmazlıklar sonucu çıkarılamaz. Kendisinden olmayan herkesi mesela grev yapan işçileri “milli güvenliğe tehdit”, grev kararında ısrar edeni “hain” olarak görüldüğü düşünülünce kime ve neye nefret örgütlenmek istendiği açık biçimde ortaya çıkıyor.
Bazı dini örgütlenmelerin mal, mülk, zenginlik ve lüks yaşamları ile donatılmış yaşamları arasında, “yoksuldan, ezilenden” yana saf tutmasını elbette beklemiyoruz. İktidarın bir parçası olarak “ganimetlerden” faydalanan bu çevrelerin gözü dönmüşçesine saldırılara devam edileceğine dair kararlık ifadeleri olarak görülmesi bu nedenle gayet doğaldır.
Çocuklar iktidar eliyle “nefret” duyguları ile büyütülmek istenirken, örneğin CHP Mamak adayı Veli Gündüz Şahin, seçim çalışmaları sırasında rastladığı üç mülteci çocuğu ırkçı söylemlerle hedef almaktadır. Çocukları işaret ederek “Bunlar büyüdüğü zaman büyük sorun olur” diyen Şahin, “Gönderirim ben bunları” diyerek çocuklara karşı nefret dilini kullanmaktadır. Ne diyelim nefret arasında kalmış bir çocukluk değil midir sermaye düzeni?