On sekiz yaşımda gözlerimin açıldığı bir yerleşkede yaşama dair umutlarımın yeşerdiği coğrafyada öğrendiğim en güzel şey değerlerim için yaşamayı ilke edinmekti.
ODTÜ öyle bir olanak sunar ki popülist-narsist kimlikten, devrimci-sosyalist kimliğe, en radikal müslümandan, en orta yolcuya kadar bir geniş yelpazeyle üniversitede karşılaşmak mümkündür.
ODTÜ’ye herkes farklı bir amaçla gelir; her gelen yelpazeyi açar, bir yol bulur ve ilerler. Ortak değerler oluşur zamanla. Dayanışma ve paylaşım ağırlık basar, yurtlarda ya da yemekhane, kütüphane gibi ortamlarda bir arada yaşama kültürü gelişir. En önemlisi de görüşler ne ölçüde ters düşse de hoşgörü vardır.
YAYILAN KARAMSARLIK VE KUTUPLAŞMA
Geçtiğimiz yıl ülkeyi saran kabus ortamı, üniversiteleri de doğrudan etkiledi. En önemlisi 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yıllardır FETÖ’nün örgütlenmesine karşı, gözlerini ve kulaklarını kapatmış iktidar sahipleri ellerinde tuttukları devlet gücüyle yargılama süreçleri başlattı. Pek çok kamu emekçisi, gizli ihbarcılarla, iftiralarla soruşturma geçirdi, soruşturma bile geçirmeden ihraç edildi. Haksızlığa uğradığını düşünenlerin başvuru yapabileceği bir mahkeme bile kalmadığı söylenir oldu memlekette. Semih ve Nuriye Hocalarımız da 120 gündür can’larını feda etmeyi göze alarak bu durumu dünyaya anlatmaya çalışmaktalar.
ODTÜ’DE NE OLDU?
ODTÜ’de rektörlük seçimleri yapıldı. Mevcut Rektör Mustafa Verşan Kök, üniversite içerisinde yapılan oylamada ikinci sıradaydı. YÖK, üniversite içerisinde yapılan oylamaya müdahale etmeden, listeyi Cumhurbaşkanlığına gönderdi. Cumhurbaşkanı, ODTÜ’nün öğretim üyelerinin görüşlerini dikkate almak yerine ikinci sırada oy alan Sayın Kök’ü atadı. Herhangi bir üniversitede bu durum önemsiz gibi görülebilir, pek çok üniversitede YÖK’ün filtresinden geçemeyen yüksek oy alan akademisyenler oldu ya da dördüncü, beşinci sırada oy alanlar rektör olarak görevlendirildi. ODTÜ için düşündüğümüzde ise karşılaşılan durum kabul edilebilir değil. Bunun bir nedeni, tüm adayların seçim öncesinde gerçekleşen panellerde tüm Üniversiteye söz vermiş olmalarıdır. Bu söze göre oylamada birinci çıkmayan hoca, görevi kabul etmeyeceğini beyan eder. Mevcut atanmış Rektörümüz, sözünü tutamadı ve görevi kabul etti, 11 aydır da görevini sürdürüyor.
2 Temmuz 2017 günü düzenlenen Mezuniyet Töreni’nde, 2017 mezunlarının durumdan hoşnut olmadığı gözler önündeydi. Rektörün konuşması sırasında mezunlar tepkisini gösterdi, konuşma sırasında LGBTİ+ bayrağı ve ‘Ne Sermayenin Ne Rektörün, ODTÜ Bizimdir’ pankartı açıldı. Rektör konuşmasını sürdürdü ve yarıda kesmedi. Rektörden sonra ise İş Bankası eski Genel Müdürü ve şimdi Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Özince, Rektörlüğün davetiyle tüm mezunlar adına konuştu.
HUZURSUZUM
Mezunlar olarak birlik ve dayanışma içinde olmalıyız, tüm Mezun Dernekleri bir araya gelip durumu etraflıca değerlendirip ortak açıklama yapmalı, mevcut Rektör ve yönetimiyle uzlaşı sağlanabilir mi? Mezunların protestosu sağduyulu biçimde tartışılmalı ve savunma yerine özeleştiri cümleleriyle Rektörlük tarafından açıklama yapılmalı, aksi durumda huzursuzluk yayılır, güven kaybı başlar.
Rektörlük, ODTÜ’nün kurumsal hale gelmiş süreçlerine dair değişiklik yaparken katılımcı yaklaşımı benimsemeli. Örneğin, Mezunlar Töreninde konuşma yapacak mezun kişi, mezun dernekleri örgütlenmelerinden gelen bir temsilci olmalı, öznel yorumlarla ‘başarı’ sözcüğünü yorumlayıp bir davet yapılması hem davet edilen kişiye hem de ODTÜ’nün mezunlarından oluşan demokratik örgütlü yapılara haksızlıktır.
Bunun yanı sıra, kurumsallaşmış, akıl ve bilimi temel alan değerleri ilke edinmiş bir üniversite için “Rektörü sorgusuz sualsiz destekleyelim, en azından Atatürkçü bir duruşu var, Kemalist ilkelere bağlı bir akademisyen” demek ODTÜ’ye haksızlıktır.
Adaletsiz düzen devam ettikçe adaleti sağlamak daha da imkansızlaşır, bugünlük idare edelimci yaklaşım yarın savunmasız biçimde karşı konulamayacak adaletsizliklerin kontrollü ve planlı biçimde olagelmesine imkan sağlar.