Deprem, tiyatro oyuncularını temsilden önce sahnede prova yaparken yakaladı. Kuvay- ı Milliye Destanı isimli oyunun provaları sırasında oyuncular Seferihisar’da depremin merkez üssünde depreme yakalanınca oyun şu an için bilinmeyen bir tarihe ertelendi. Üstelik oyun bir milletin en karanlık anında inançla ve umutla nasıl aydınlığa çıktığının hikayesi olunca Okay Temiz’den özellikle bahsetmek gerekiyor. Oyunun ritimlerini yaparken, o anın duygusunu seyirciye aktaran veoyunun ruhunu yakalayan dokunuşları nasıl tasarladığına bakmak lazım. Bunun için tiyatro oyunlarının ritim ve müziklerini yaptığı Stockholmgünlerine geri gitmek gerekiyor. Ayşe Emel Mesci kadim dostu Okay Temiz’i şöyle anlatıyor; ”Okay benim 40 yıllık arkadaşım. Dostluğumuz benim İsveç’e iltica ettiğim 80’li yıllara dayanıyor. Onunla çok sayıda projeye birlikte imza attık. Stockholm’de Tuncel Kurtiz’le birlikte yeniden kurduğumuz ‘Halk Oyuncuları’ tiyatrosunda oynanan çok sayıda oyunun müziklerini ve ritim düzenlemelerini hep Okay Temiz yaptı.O dönem İsveç’te yaşayan Okay Temiz projelerimize çok destek verdi. Bu çalışmalarda hep ritim ön plandaydı.Güngör Dilmen’in Kurban oyunu, Fakir Baykurt’tan Sakarca oyunları bu tiyatroda sahnelendi. DönemOlafPalme dönemiydi. OlafPalme Okay Temiz’e şakayla karışık ‘burada istediğin kadar gürültü yapabilirsin’ diyerek yaşadığımız Stockholm şehrinin arkasındaki ormanın içinde bir atölye inşa ettirdi. Okay Temiz bütün müzik aletlerini oradaki atölyesine taşıdı. Hakikaten orada istediği gibi müzik yaptı. O dönem, İsveç hükümeti ve OlafPalme Okay Temiz’in değerini anlamıştı.”
Okay Temiz yılların birikimi ve deneyimini Kuvay-ı Milliye Destanı oyununa aktarıyor. Peki oyuna nasıl dahil oldu sorusunu Ayşe Emel Mesci gülerek yanıtlıyor. “Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde, Kuvay-i Milliye Destanı oyununu çalışırken Okay Temiz’i aradım. ‘Sana ihtiyacım var’ dedim. O da, ‘oyunda neler var?’ diye sordu. Ben de ‘fabrika, taşlar ve bir kağnı var’ dedim. Zaten en sevdiği şeyler. Her şeyden ses çıkarmaya bayılır, biliyorum. ‘Kağnılar var, kağnıların ritimli yürüyüşü var’ deyince, ‘hemen bir tane öküz çanı al’ dedi. Şimdi bu öküz çanı oyunda var ve kağnı giderken çalıyor.Okay Temiz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne geldi. Provalarda iki gün atölye çalışması yaptı. Fabrika sahnesinde variller, plastik kovalar, çeşitli materyallerden sopalar ve bir inşaat iskelesi var. Bu malzemelerin her birinin tınısı farklı oluyor. Önce üç varil ve plastik kovalardan nasıl ses çıkaracakları konusunda oyunculara temel bir eğitim verdi. Sonra oyuncuların her birine bir görev vererek onları tek tek çalıştırdı. Mesela, birine ‘varilin çıkıntı yerlerine sopaları sürteceksin’ diyor. Bir diğerine, ‘inşaat iskelesinin demirine vuracaksın’ diyor. Bütün bunların hepsini kendi kafasının içinde notalıyor ve belli bir sıraya koyuyor. Herkes kendi sırası geldiğinde çalıyor. Sonra hepsini birleştiriyor. Trampet tekniğiyle vurduruyor, aksak ritimler kullandırıyor ve sesleri defalarca tekrarlattırıyor. Mesela İstanbul Baskını Sahnesi için inşaat iskelesine bakır saçlar koydurttu. Oyuncular bu bakır saçları altından sallayarak ya da sopalarla vurarak sesler çıkartıyorlar. Yani orada ciddi bir orkestrasyon yapıyor. Okay Temiz aynı zamanda oyuna bestelediği bir müzikle de destek verdi. Mesela Kambur Kerim’in sahnesinde Okay Temiz’in daha önce bestelediği caz formundaki ‘Şavşat Barı’ isimli eseri yer alıyor.” Zor zamanlarda sanatçılar, sadece ürettikleriyle değil aynı zamanda çevrelerindeki insanlara esin kaynağı olarak da destek olurlar. Şu anda üzerimize çöken ölümün acısını, umutsuzluğu ve çaresizliği çalışarak, araştırarak, yeni şeyler öğrenerek ve üreterek üzerimizden atabiliriz. Sonuçta hayatın sürekliliği umut etmek ve üretmekten geçiyor.