Politik psikoloji, Frankfurt Okulu’ndan bu yana kitlelerin politik yönelimleri ile psikoloji arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışan bir bilimsel alan ve yöntemdir.

Bir bilim dalıdır. Bilimsel kriterlerle çalışır.

Bilimin temel amaçlarından biri de sorduğumuz veya sorabileceğimiz sorulara yanıtlar aramaktır.

Veya verilen yanıtların hangi bilimsel temellerde olduğunu belirlemektir.

Veya yanıtların yanıltıcı olduğunu ortaya koymaktır.

Bilimin ve bilim insanlarının bu engin arayışı içinde yönetme ve yönetilme ilişkimizdeki psikolojik temellerin de araştırılması olağandır.

Yönetme ve yönetilmenin tüm kültürel, toplumsal veya belki genetik ilkelerinin yanı sıra insan psikolojisi ile de bir bağı olduğu gerçektir.

Liderlerin politik yaşamalarına yön veren psikolojik olgulardan başlayarak, kitlelerin oy kullanma yönelimlerine ve hatta ideolojilerin oluşumuna ilişkin bilimsel verilerin incelenmesi ve tartışılması da olağandır.

Bu bağlamda, yaşamlarından yola çıkıp, Adolf Hitler’i, Napolyon’u, Aslan Yürekliyi veya ırkçılığın hangi psikolojik altyapıda geliştiğini veya Mandela’yı veya pasif direnişin hangi psikolojik etkilerle bir toplumu etkilediği ile Gandhi’yi, psikolojinin sesinden dinlemek mümkün olabilir.

Peki politik psikoloji bugünün politikasını açıklayabilir mi?

Tarihsel olayların dışına çıkıp güncel politik hayatın nasıl şekillendiğine ilişkin psikoloji nasıl bir değerlendirme yapar acaba?

Mesela, kazananı olmayan politik hamleleri nasıl yorumlar psikoloji?

Kazananı olmayan politik hamlelerin kitleler nezdinde kazanılmasını nasıl açıklar?

Kaybedenlerin dahi kazanmasını?

Medya zaferlerini?

Muhalefet edip ama yine de ve son tahlilde muhalefet ettiklerini destekleyenlerin zaferini nasıl anlatır psikoloji?

Bilimsel metodundan şaşmayacağını bilsek de; mesela şöyle açıklar mı?

“Şimdi çok iyi anladım ki, Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz.

Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz”[1]

Veya Keşanlı Ali Destanından şu replikle mi?

“Ya ya işte böyle efendim

Darwin bir şey demiş ya hani

İnsanın ceddi maymundur diye

Palavra

İnsan kedi sulbundendir

İnsanın ceddi kedi

Neden mi dersiniz

Dört ayak üstü düştüğünden belli”[2]

Böyle açıklamayacak elbet, ama psikolojinin tespitlerinden sonra belki bunları düşünecek geleceğin insanları.

Ölümün süslü cümlelerine övgüler dizmeyecek psikoloji,

Kral soytarılarına gülmeyecek,

İdeolojik çıkmazlara gerekçeler aramayacak,

Değer edebiyatlarına paye vermeyecek.

Vermedi, tarihe bakalım, vermedi.

Yine olmayacak.

Bir tarih, Zübüklükten bütün çıplaklığı ile payını alacak.

Üstelik bilimsel bir nesnellikle.

Psikoloji belki de Hamlet yazacak:

“O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya

Ürkütmese yüreğini?

Bilmediğimiz belalara atılmaktansa

Çektiklerine razı etmese insanı?

Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden,

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”[3]

[1]Zübük - Kağnı Gölgesindeki İt, Aziz Nesin, Nesin Yayınları, 2005, Tanıtım Metninden

[2] Keşanlı Ali Destanı, Yazan: Haldun Taner

[3] Hamlet, Yazan: William Shakespeare, Çeviren: Sabahattin Eyuboğlu