İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekellerin, egemenliğin yeniden tesisi için geniş işçi ve emekçi kesimleri kapitalizm için kazanması gerekiyordu.

Sovyetlerin etkisi ile birlikte sosyalizmin işçi ve emekçiler üzerinde çekiciliğine karşı kapitalizmin gerici niteliğini gizlemek üzere “ideal”, “üstün toplum düzeni” kodları ile gerekli olduğunda yukardan reformlara da başvuracak biçimde “süslendirilmiş” bir sistem inşa edildi.

“Sosyal devlet”, “liberalizm”, “pürüzsüz bir sistem olarak küresel kapitalizm”, “sosyal barış” etiketleriyle küflenmiş sistemlerini gizlemeyi başardılar. Haftalık çalışma sürelerinin altı günden beş güne düşürülmesi, emeklilik ve işsizlik sigortaları, parasız eğitim/sağlık, barınma ihtiyacı için konut gibi sorunlara karşı kapitalistleri çözüm geliştirmeye iten; halkın vereceği mücadeleden korku ve Sovyetler’in/sosyalizmin dünyayı saran etkisiydi.

“Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması”, “devlet mekanizması” dışında neredeyse her konuda kapitalistleri taviz vermeye iten sosyalizm etkisi; sadece gündelik yaşam ve o sorunların çözümüyle sınırlı kalmamıştı. İşçi ve emekçilerin “insan hakları”, “demokrasi” gibi özlemlerini de istismar eden kapitalistler, en çok bu kavramları kullanarak aynı zamanda içini boşaltarak egemenliklerini tesis ettiler.

Zayıflayan/zayıflatılan sosyalizmin etkisi ile birlikte kapitalistler sistemlerine engel olacak, pürüz çıkaracak kimse olmadığı için rahat hareket etmeye başladılar. Yıllarca işçi ve emekçilerin mücadelesi ile kazanılmış hakları ve sosyalizmin dünyaya sağladığı kazanımlara karşı neredeyse tüm ülkelerin kapitalistleri amansız bir mücadeleye girişmeye başladılar.

Halkın zayıfta olsa mücadelesi ve üretim ilişkilerinin kendi deviniminin içerisinde yer alan çelişkiler; saldırıların kısmi de olsa ertelenmesini veya gecikmesini sağlayabildi. Ancak Ukrayna-Rusya arasında yaşanan çatışma, İsrail’in vahşice sürdürdüğü işgal politikaları, kapitalist sistemin faşist rejimlere yönelimi ve çatışmacı dış politika devri kapitalizmin saldıranlarının artacağının en büyük işareti.

“Çocuklar ölüyor”, “hani Avrupa İnsan Hakları” gibi sözler boşluğu dövüp duruyor. Pazar ve pay için savaş aracına zorunluluğu olan emperyalizm, “ülke çıkarları” adı altında kutsallaştırılan kapitalizm ve sermaye partileri; şirin görünmek adına taktıkları tüm maskeleri çıkararak, halklara cehennemin kapıları aralıyor.

“Biden uzaylı mı?”, “Netenyahu deli bi lider”, “Putin’in hırsı” gibi “birey” endeksli basit görünen tepkiler, kapitalist-emperyalist sistemi korumak üzere atılan son adımlar, son çığlıklar… “Gerekirse sivilleri de öldürürüz” tehditleri ve ülkelerin bu sözlere rağmen verdiği destek, önümüzdeki sürecin şifrelerini bize veriyor. Daha vahşi, daha barbarca bir mücadele ile egemenler; işçi emekçilere, halklara ve ezilen uluslara saldırının dozu arttırıyor.

Hala iyi niyetli bakmak isteyenlere bir hatırlatma:
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir!