Ülke iyice vasatlar cennetine döndü. İyi bir şey değil bu dediğim elbet. Cennet dememdeki maksat, vasatların, diplomasızların, kameralara baka baka yalan söyleyenlerin, liyakatsizlerin, milyonluk burslarla doktora yapanların, AKP olmasa biz akademisyen olamazdık diyen bilim düşmanlarının, öğrencilere aldırdığı A4 kâğıtlarını kırtasiyelere satanların, karda kışta günlerce yüzbinlerce insanı elektriksiz bırakanların cenneti bu ülke artık. Yandaş medyasını, 5’li çetesini hiç saymıyorum bile!
Bu vasatlık kılcallara yayıldı iyice. AKP’nin gideceğinden kendileri de dâhil hiç kimsenin şüphesi yok artık. Seçim kazanamayacaklarını en iyi onlar biliyor. O nedenle de ülkenin demokrasi ve çağdaşlıkla verdiği mücadele maçında süreyi uzatabildiği kadar uzatma niyetindeler artık. Ama bu vasatlık bize miras kalacak. Bu vasatlık düzeninde, hukukçusundan gazetecisine, üniversite öğrencisinden akademisyenine herkesin her şeyi ‘’biliyor gibi’’ yaptığı ülkede; uzmanlar dışında konuşup fikir üretmek her Türk vatandaşının işi artık! Taksi şoförleri adeta bir siyaset bilimci, dolmuşta yanınıza oturan bey amca sıkı bir teknik direktör adeta!
Bu tipler yüzünden, insan artık bildiği/araştırdığı konu hakkında da konuşmaya korkar oldu. En azından benim için durum bu! ‘’Bazı’’larının aksine diplomalı bir iktisatçı olarak, ekonomi konuşurken bile dikkatli yazmayı, anlaşılır olmayı, bunu yaparken de bu vasatların seviyesinin üzerinde kalmayı hedefledim hep. Zor denge anlayacağınız.
İşte tüm bu kaygıların eşliğinde biraz makro iktisat konuşalım bugün. Durun hemen endişelenmeyin. Volatilite, dolarizasyon, Fed’in faiz politikası gibi şeylerden bahsetmeyeceğim. Konu çok basit ve ilkokul düzeyinde bilgi sahibiyiz artık bu başlıklarda hamdolsun: Enflasyon ve işssizlik.
Yaşadığımız ekonomik krizi sadece enflasyon ile açıklamak artık imkânsız. Enflasyonun bir üst aşamasına bakmak lazım. Yani stagflasyon. İngilizce 'Stagnation' yani durgunluk/daralma ve 'Inflation' yani enflasyon kelimelerinden türetilmiş bir ekonomik terim bu! Burada bir paradoks var. Çünkü genelde enflasyon ve işsizlik arasında ters orantılı bir bağlantı vardır. Yani biri düşerken diğeri yükselir. Ekonomik hayatta hem durgunluk hem de enflasyon yaşandığı dönemlerde bu iki olgunun birbirini tetiklediğini ve büyüttüğünü anlatmak için kullanıyoruz. Tanıdık geldi değil mi?
…
Size yine tanıdık gelecek bir şeyden bahsedeyim biraz da. Sefalet endeksi. İktisatçı Arthur Okun tarafından 1960'larda formüle edilen sefalet endeksi, enflasyon ve işsizlik oranının basit toplamından oluşuyor. Endeks değerinin yükselmesi zaten iş bulmakta zorlanan insanların daha yüksek enflasyona maruz kaldığı, yani sefaletin arttığı anlamına geliyor.
İşsizlik ve enflasyon oranlarının toplamından oluşan sefalet endeksi, son açıklanan verilere göre yüzde 47'yi geçti ve AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılında 40 olan seviyeyi aştı. Endekse göre Türkiye'de sefalet 2016'dan bu yana 2,5 katına çıktı. Sefalet endeksi, 2016'da yüzde 18,7, 2017'de yüzde 22,1, 2018'de yüzde 34, 2019'da yüzde 25,5, 2020'de yüzde 25,8 seviyesindeydi.
Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre, Arjantin, Venezuela ve birkaç gelişmemiş ülke dışında, dünyada rasyonel bir ekonomide ulaşılmış en yüksek seviyedeyiz sefalette.
Okun'un sefalet endeksi, zaman içinde Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı Robert Barro tarafından yeniden formüle edildi ve endekse, borçlanma oranı ve büyüme de dahil edildi. Yeniden formüle edilen endekse göre sefalet, yüksek enflasyon, fahiş borçlanma maliyetleri ve işsizlikten kaynaklanıyor. Ekonomik büyüme ise sefaleti azaltıcı etki yapıyor.
Türkiye'nin sefalet endeksi, Barro'nun formülüne göre hesaplandığında ise tablo daha da ağırlaşıyor. Buna göre 10 yıllık borçlanma oranının yüzde 24,85, üçüncü çeyrekte yıllık büyüme oranının yüzde 7,4 olduğu Türkiye'de, sefalet endeksi yüzde 64,7'ye çıkıyor.
…
Vasat iktisatçılar ana akım televizyon programlarında ekonominin iyiye gittiğini anlata dursun, Nobel ödüllü iktisatçılara ve ülkenin en güvenilir ekonomi akademisyenlerine göre sefalette bir Dünya markasıyız artık. Gittikçe de içinde olduğumuz çukur derinleşiyor. Sayın Cumhurbaşkanı, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefini yinelerken, dipteki derinliği bu açlık ve sefaleti yaşayan halk biliyor. Sonumuz hayrola!