Görünen o ki, en iyimser tahminle hayatımızdan bir yılını virüs belasının yarattığı ekonomik, sosyal, psikolojik çöküntüye kurban edeceğiz. Tabii enfekte olmayan ‘şanslılar’ için durum böyle. Ama sonuçta kaybolan bir yılımız olacak, bu net. Sorun şu, toparlanabilecek miyiz? Önceliğini kendi bekasına değil, halkına, halkının sağlığına veren yönetimlerin olduğu ülkelerin rehabilitesi daha kolay olabilir. Ne var ki bizde durum o bakımdan da iç açıcı değil. Zira bu süreci çok kötü yönetiyorlar, destekleri azalıyor, baskıcı her rejimde olduğu gibi başvurdukları yöntem değişmiyor; baskıyı artırmayı çare görüyorlar.
Bakın, virüsle mücadelede yolun başında olduğumuz şu bir aya neler sığdırdı AKP yönetimi!..
CHP’li belediyelerin halka yardım etmesini, destek olmasının önünü keserek akıllarınca ‘tek çare biziz’ demeye çalıştılar. Ama tutmadı, bir maske dağıtmayı bile beceremediler.
Çalışmak zorunda olanların yükünü üstlenmekten kaçındıkları için sokağa çıkma yasağını hafta sonu yapmaya kalktılar, ellerine yüzlerine bulaştı. Gece vakti halkı sokağa döktüler. Ortalık birbirine girdi. Hadi buradan, sonrasında gelen rezilliğe de değineyim. Hem bilim çevresinin hem halkın gazını almak için Süleyman S. istifa etmelere kalktı. ‘Vazgeçilmezliğini test etmeye çalışan’ S.S.’nun istifası Saray’dan döndü.
İstifayı duyduğumda, ‘Erdoğan kendisi için bundan iyisini, halk için bundan kötüsünü bulamaz, S.S.’dan vazgeçmez’ demiştim. Nitekim süreç öyle işledi. S.S. yandaşları sokağa çıkarma konusunda çok beceriklidir, ama baktık bir avuç yandaş bu kez onun için sokaktaydı! Güç gösterisi, RTE’ye mahsustur, rol çalma gibi görünebilir. Bu gösteri, etkisiz eleman damat Albayrak’a mesaj olmasın??
Bu süreci fırsata çevirme girişimleri içinde İnfaz yasası önemli yer tutuyor elbette. Düşünen, yazan, eli kalem tutan muhaliflerin, gazetecilerin tutsaklığı elbette devam ediyor. ‘İt, uğursuz’ diye tanımlanan, vatandaşa karşı suç işleyenler ise dışarıya çıkıyor. Önümüzdeki günlerde, suç vakalarında artış olacağını söylemek yanlış olmaz, önceki aflarda gördük bunu. Bahçeli ne yaptı etti, Çakıcı’yı çıkardı, AKP’li Sedat Peker ile hesaplaşmasını izleyelim bakalım. Sırada mafyanın yeni güç gösterisi de var.
HDP’li belediyeler de bu süreçten nasibini aldı, sessiz sedasız yine pek çok seçilmiş başkan alaşağı edildi. Milyonlarca seçmeni olan yasal bir partiye yapılan bu zulüm ve herkesin üç maymunu oynaması… Anlaşılır gibi değil.
Bu süreçte Erdoğan, ‘Medya virüsü’ diye yeni bir tanımla karşımıza çıktı. Yerel basının sesini kısmak için zaten ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Şimdi tüm muhalif yayın organları ve gazeteciler üzerindeki baskıyı artıracak ve ‘kendisinden olmayanların üzerine’ çökecek gibi duruyor.
Önümüzde ekonomik açıdan çok zor bir süreç var. Bahçeli olmadan ayakta kalması imkansız görünen Erdoğan, gelen tepkilere karşı baskıları artıracak, varlığını bu şekilde sürdürmeye çalışacak. Ama nereye kadar? Virüslü günler gösterdi ki ülkeyi kötü yönetiyorlar ve ilk fırsatta gidecekler.