Her güne en az birkaç ekolojik yıkım sığdırılıyor ülkemizde. Yeni yeni orman katliamları, suların kirletilmesi, tarım topraklarının yok edilmesi, gereksiz ve zamanı geçmiş, terk edilen teknolojilerle enerji yatırımları, tehlikeli atık çöplükleri, gemi söküm tesisleri...
Bunların sonuçlarını yaşamda kuraklık, gıdasızlık, toplumsal gerilimler, hastalıklar ve ağır ekonomik-toplumsal sorunlar olarak görüyoruz.
Plânsızlık söz konusu olduğu için altyapılar da çöküyor. Kuşadası, Çeşme, Bodrum’ da kanalizasyonlar lağım kusuyor.
Karadeniz’ de yıllarca önce dile getirilen felâket uyarıları yazık ki gerçekleşiyorlar. Heyelanlar, sel baskınları ve ölümler... Hep hesapsız kitapsız, kâr hırsıyla yapılan işler sonucu bunlar.
Plân kültürü olmayanların sermaye çıkarlı yatırımlarıyla ülkemiz yaşanamaz hâle getirildi. Anketler acı gerçeğimizi ortaya seriyorlar. Gençlerimizin gözü ülkemizin dışında! 12 Eylül ile birlikte yozlaştırılan, çağ dışına itilen öğretim ve eğitimle dünyada nasıl bir yerde olabilirler ki? Demek ki en kötüsüne bile razılar; yeter ki ülke dışında olunsun! “Ya sev ya terk et!” diyenlerin bile gözü dışarda.
Gözü dışarıda olan bir de iktidar sahipleridir. Irak’ ta, Suriye’ de, Libya’da, Somali’ de iş peşindeler. Şimdi dört gözle Afganistan’da verilen işin peşindeler. Bizim oralarda ne işimiz olabilir ki?
Cumhuriyetin bütün kazanımları har vurup harman savruldu. En stratejik fabrikalar bile uluslararası sermayeye peşkeş çekildi. Makinaları hurda bedelinin altında fiyatlandırmalarla ellere teslim edildiler.
Hazine yağmalandı, tam takır kuru bakır hâle getirildi. Satılacak, yağmalanacak hazırda bir şey kalmayınca doğaya yöneldiler. Sular ticarileştirildi. Bir litrelik içme suyu petrolden çok daha pahalıdır artık.
Koylar satıldı. Turistik tesisler yapıldı. Halkın buralara girmesi düşünülemez bile! Kimi koylarda da kültür balıkçılığı yapılarak denizlerimiz tüketiliyor. Sanki denizler birer fosseptikmiş gibi kullanılıyor. Denizlerimizi çölleştirdiler sermayeleri için.
Ormanlar yakıldı. Askersel amaçlarla ve güvenlik gerekçesiyle yakıldı ormanlarımız. Her türlü madencilik, enerji ve turistik amaçlı yatırımlar için de yakıldı.
Tarım alanlarına kıyıldı. Her türlü sanayiye, enerji yatırımlarına, konutlara açıldı güzelim verimli topraklarımız. Yerli tohumlar yok edildi. Gıdada dışa bağımlı hâldeyiz! Tohum vermezlerse birçok tarımsal ürünü üretemeyiz. Yaşlı nüfus köylerde kalırken gençler akın akın kentlere yöneldiler. Topraklarımızı kim işleyecek?
Dünyanın çöpünü de ülkeye sokuşturmak, tıkıştırmak para getiriyor. Bu işle zenginleyen, büyüyenler var. Tehlikeli atıkları kabul eden üç dört ülkeden biriyiz artık! Öyle ki nükleer atık gömülerimiz var. Yöneticilerin umurunda olan sadece bunların kamuoyunca duyulmaması. İzmir’ in merkezinde Gaziemir’ de nükleer çöplük varsa varın gerisini bir düşünün. Adam bir Belediye Başkanı karşı duruyor buna. Ama halk nerede? Neden kendisini koruyanın yanında yer almaz?
Yeni bir dünya düzeni kurulduğunu herkes biliyor. Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi nasıl yeni dünya düzenlerini oluşturduysalar dijital teknolojik devrim de kendi düzenini ve kültürünü oluşturuyor. Türkiye bu dünyada nerede olacak?
Yeni dünyada “yeni insan” ile seçkin bir yerde olunabilir. Bilimsel düşünebilen, önyargısız, dogmalardan arınmış insanlardır bunlar. Çağı ve geleceği kavramış, hoşgörülü, dayanışmacı, paylaşımcı insanlardır.
Bu eğitim sistemimizle ancak köle olabilecek insanlar yetiştirilebilir. Çağcıl ve dijital teknolojik devrimi kavrayan, kullanabilen, konularında üretim yapabilen insanlara gereksinimimiz var. Yoksa köle çöpçüler olarak bir sömürgede yaşamağa mahkûm ediliriz. Dünyada yerimiz olmaz, dışlanırız.