Yerel seçim kapıda. Özellikle üç büyük şehir için aday olacak isimler en büyük merak konusu. 'Aday adaylığı' dosyasını alıp başvurusunu yapanlar da var, biraz daha nabız yoklayıp denge politikası izleyerek son anı bekleyenler de. MHP'nin 'yerel seçimde ittifak yok' çıkışından sonra tüm partilerin bu durumu da göz önüne alarak bir aday belirleme çabasında olacağı ortada. Çünkü, aday profillerinin yerel seçimlerde 'oy geçişlerine' neden olabileceği seçim kazanma taktiği olarak bir kenara yazılır.
Neyse… Yerel seçimler genel seçimlerden daha renkli geçer. 30 Büyükşehir, 51 il, Büyükşehirlere bağlı 519 ilçe, 402 ilçe, 396 belde İçişleri Bakanlığı’nın envanterinde duruyor. Toplamda 1398 belediye demek bu. Yani 1398 ‘Başkan’ ve binlerce Meclis Üyesi seçilecek. Yine binleri aşan mahalle ve köyleri unutmayalım. Muhtarı, azası derken milyonlar sandığa gidecek, on binler koltuğa oturacak. Konu koltuk olunca memleketimiz duyarlıdır. İlgisiz kalmaz. Kim aday, kim değil, kimin yakını, kimin adamı, parayı nerden buldu, etkisi ne, ne olur gibi sorularla bu sürece doğal olarak katılınır. Adaylar yavaş yavaş piyasaya çıkınca önce eşi, dostu, akrabası ele alınır. Mesleği, şu an ki maddi durumu, iş çevreleri ve onlarla olan teması, saygınlık, ‘sevilen sima’ olma, iş bitirme kabiliyeti, kimlerden olduğu, soyu sopu, etnik ve mezhep kökeni bile yerel seçim olunca merak edilir. Sorulur, soruşturulur. Bunlara ilave olarak daha politik kesimlerce ‘solcu’, ‘miliyetçi’, 'ulusalcı', ‘bilmem ne tarikatından’, ‘geçmişte falanca partiden değil miydi’ diye genelde ‘eski siyasal eğilimleri’ de eklenebilir. Destekçiler ya da köstekçiler adaylar hakkında bazen çapı kadar olumlu ya da olumsuz efsaneler yaratıp, anlatırlar. Kimisi ‘abartı’ yapar, kimisi ‘karalama’. Ama, söz konusu yerel seçimse bu ritüeller tekrar tekrar yaşanır ve her birimiz buna bir şekilde şahit oluruz.
Peki, yerel seçimler bu kadar basit araştırmaların ve tartışmaların olduğu bir ‘demokratik’ bir yarış mıdır? Polyanna değilseniz ya da bu memlekette yaşamıyorsanız durumun böyle olduğuna inanabilirsiniz. Orası sizin demokrasi anlayışınıza kalmış. ‘Keşke böyle olsaydı’ diyenler çoğunluktadır muhakkak ve asıl onlar bunun demokratik yarış olacağını düşünüyordur. Ama, hem son yıllardaki bütün gelenekselleşmiş teamülleri alt üst eden gelişme ve uygulamalar, hem de her an yaşanabilecek ‘son dakika’ flaşları bu seçimlerin öyle basit, sıradan, sessiz sedasız geçmeyeceğini aksine en az 24 Haziran’daki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri kadar önemli olacağının işaretlerini veriyor.
Yasalarda yapılan değişikliklerle mali hesapları tek bir yere bağlanan, bütçesi kısıtlanan, projeleri onaylatmak için sıra bekleyen, bakanların ve bürokratların insiyatifine bırakılan, kredi almakta bin bir zorluk çıkarılan, tek bir merkezden yönetilerek ekonomik ve siyasi sopanın her an sırtına inmesi muhtemel belediyelerin; daha şimdiden adaylarının sicil tariflerinin bile en tepeden yönetenler tarafından dile dolandırılması, aday profilinin çizilmeye çalışılması bu seçimin kolay geçmeyeceğini, adayların da her şeye hazırlıklı olmalarını gösterir niteliktedir.
Evet; ‘aday adayları’ sahneye çıkmaya başlıyor ve çıkmaya da devam edecektir. Onlar bu durumun demokratik bir yarış olması gerektiğinden yola çıkarak –ki demokratik ülkelerde olması gereken budur- kendilerini ifade etmeye başlayacaklardır. Umarız, kendilerini ifade ederlerken bu dönemin sadece kendilerine ‘Başkan’ sıfatını almak için değil, en başta belediyelerin sonra da memleketin daha fazla çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik bir yapıya kavuşması için de çalışmaları gerektiğinin farkında olurlar. Çünkü, yerel yönetimler vatandaşın ‘yönetenlere’ daha yakından temas ettiği ve tanıdığı, yanlış ya da doğru her uygulamanın daha kolay gözlemlenebildiği yerlerdir.