‘Sözün bittiği yerdeyiz’…
Ne kadar çok kullandık bu cümleyi;
Son 20 yılda;
Son 10 Yılda;
Son 5 Yılda;
Son 1 yılda;
Son 1 ayda;
Son 1 günde;
Belki de son 1 saatte…
Dram; acı; hüzün; facia; felaket; keder; kader; çaresizlik…
Kullandık ve kullanmaktan bıkmadık…
Yoruyor sadece bizi bu cümle;
Izdırap veriyor;
Vicdanımızı sızlatıyor;
Yaralıyor;
Öfkelendiriyor…
Hangi birine diyoruz sonra;
Hangi drama;
Hangi acıya;
Hangi vicdansızlığa;
Hangi insanlık dışı davranışa;
Hangi koşullara;
Hangi yanlışlara…
Daha birkaç gün önce;
4 insan;
4 yetişkin insan;
4 kardeş;
Siyanürle hayatına son verdi.
Neydi bu?
Neyi merak ettik;
Yaşlarını mı?
Hani şu gazete haberlerinde parantez içine alınmış yaşlarını mı?
Neden sarsıldık;
Siyanür kullanılmasına mı?
Parasızlığın çaresizliğine mi?
Neden vicdanımız bir kez daha ağır yara aldı;
Neyi görmedik;
Neyi duymadık?
Çok ‘efendi’ öldüler değil mi?
Not bile bırakmışlardı cesetlerini bulacak olanlara;
‘Dikkat edin siyanür var’ diye…
Borç defterini tutan bakkal da dedi:
‘Çok iyi insanlardı’
‘Kimseye zararları yoktu’…
‘Günde 7-8 bazen 10 ekmek alırlardı’;
Ekmek. Sadece ekmek…
Nerede kalmıştık?
‘Sözün bittiği yerde’…
Yani aynı yerde aslında;
Soma madenlerinde 301 can yandığında...
Ermenek’teki göçükte…
Çocuğunun gözlerinin önünde;
Son bir umutla, haykıracağı son cümlesi;
‘Lütfen… Ölmek istemiyorum’ olan Emine Bulut da…
Ankara’ da . 10 Ekim’de;
Babasının elinden tutarak ‘Barış’ isteyen 9 yaşındaki Veysel’in gözlerinde…
Bir umut…
Belki daha iyi olur diyerek bindikleri botun alabora olmasıyla;
Küçücük bedeni kumsalda cansız yatan Aylan Kurdi’nin fotoğrafında…
Sözün bittiği yerdeydik’ hep…
Hızlı tren faciasında;
Çorlu’da…
Anlamsız ve kuralsız ihmallerle;
Bilmem kaçıncı kattan düşerek can veren işçinin haberinde…
Hastaneye gitmesine engel olan karla kaplı yolların;
O yollarda Muharrem’inin cenazesini sırtındaki çuvalda taşıyan babanın sonsuz kahrında…
Parasızlıktan ‘kuru odun’ alamayıp;
Çocuklarını üşümesin diye saç kurutma makinesiyle ısıtan;
Yoksulluğuna kahredip yan odada kendini tavana asan anne Emine Akçay’ın yapayalnızlığında…
Aladağ’daki öğrenci yurdunda;
Yangın merdivenlerine vurulan kilit yüzünden ağlayarak yanan kızlarımızın feryatlarında…
Atanamayan; işsizlikten bunalan genç öğretmenlerin yaşamlarına son veren isyanlarında…
Kaz Dağları’nın göz göre yok edilmeye çalışılmasında…
İsrafta;
İtibarda;
Kayyumda;
Sokakta;
Kaldırımda;
Dolmuşta;
Mekanda;
Her yerde…
‘Sözün bittiği yer’ neresi;
Sonsuzluk mu;
Sonsuz mu;
Çıkmaz bir sokak mı?
Bitiş çizgisi yok mu?
Ya da;
Söz biter mi?
Ya da
‘Sözün bittiği yerde’ ,
Yeni bir söz söylenecek mi?
Yeni başlangıçlar için…
‘Sözün bittiği yerin’ bitmesi için…