Cumhur İttifakı'nın İzmir mitingini nasıl değerlendirmeliyiz? Mitinge katılım sayısıyla mı, liderlerin açıklamalarıyla mı, mitingin hem izleyenler hem de liderler açısından amacına ulaşıp ulaşmadığıyla mı? Her biri ayrı ayrı tartışma konusu olur.
AKP İzmir İl Başkanlığı katılım ve coşkudan memnun. Bu tablonun kendilerine güven verdiğinden bahsediyor. Ortağı MHP daha iddialı. Gündoğdu Meydanı'ndaki mitingin 'toplama' olmadığını, CHP'nin kalesi İzmir'in 'yıkılmasına' sayılı günler kaldığını açıklıyor. CHP ve İyi Parti yetkilileri ise kalabalığın 'taşıma' olduğunu iddia ediyor. Hatta CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel mitinge gelenleri 'turist' tanımlamasıyla değerlendirip, İzmir'li esnafın bu işten karlı çıktığını belirtip, mitingi düzenleyenlere teşekkür bile etti.
Mitingi izlemiş biri olarak aslında her iki tarafın da kendi açısından doğru şeyleri ifade ettiğini söylemek mümkün. Evet, Gündoğdu Meydanı'nda hatırı sayılı bir kalabalık vardı bu doğru. Evet, her mitinge olduğu gibi bu mitinge de 'taşıma' yapılmıştı bu da doğru. Lakin, 'taşımalı' ya da 'taşımasız' toplanan bu kitleye bakarak İzmir'de 'kale yıkma' söyleminin abartılı olduğunu söyleyelim. Ve bu gözlerin geçen yaz aynı meydana sığmayıp, ara sokaklara taşan bir Muharrem İnce karşılanışına şahit olduğunu da ekleyelim.
Böyle bir kıyaslama yapmışken, asıl meselenin miting alanına gelen insanların içindeki mutluluğun ve umudun yüzüne olumlu yansıması olacağını düşünenlerdenim. Ki, Muharrem İnce'nin o muhteşem İzmir mitingine umutla katılıp, umutla ayrılmayan tek bir kişi yoktur sanırım. Yani, Cumhur İttifakı'nın İzmir mitingindeki en büyük coşku ellerdeki bayrakların sallanması olarak değerlendirilirse, büyük çoğunluğun yüzlerindeki bıkkınlığı, yorgunluğu ve mutsuzluğu da değerlendirmek gerekecektir. Günlerdir tekrar edilen, 'Eyy Bay Kemal, terör örgütleri, patlıcan değil beka seçimi' nakaratlarının mitinge katılanların önemli bir çoğunluğunu oluşturan 'yaşlı kitlede' hiç bir hissiyat uyandırmadığını söylemek gerekir. Hemen her AKP mitinginde görmeye alıştığımız ve her söylenilene çığlıklı tepkiler veren genç kadın grubunun bu kez daha etkisiz kaldığını da ekleyelim. Yine, AKP mitinglerindeki kadın grubu demişken, kuruluşunda AKP saflarında yer almış hatta bir kaç seçim çokça çalışmış ANAP'ta Semra Özal'ın 'sarı papatyalarına' benzetebilecek; cumhuriyetle, yaşam tarzıyla, giyimle kuşamla derdi olmayan, eğitimli, liberal denilebilecek kadınların bu mitingde yok denecek kadar az olması dikkatlerden kaçmış değil. Anlaşılan o ki, AKP bütün yükünü yine daha muhafazakar, gelir düzeyi ve eğitim seviyesi daha geri bir kitleye dayamış gözüküyor. Bu yapıdaki kitlenin ise sıkı bir Cumhurbaşkanı hayranı olduğunu, söylediklerine ve politikalarına harfiyen 'şimdilik' katıldığını, ne pazar fiyatlarına, ne artan işsizlik oranına aldırmadığını belirtelim. Ama, 'şimdilik' demeyi bir kez daha tekrar etmiş olalım. Buna karşılık muhalefetin bütün renklerinin bu kitleyi görmezden gelip, bu kitleye seslenmekte zorlanmasının kendileri açısından ciddi bir sorun olduğuna da bir parantez açalım.
Ordan ya da buradan mitinge katılanlar için yeni bir şey var mıydı derseniz bunun yanıtı koca bir 'yok' olur. Genel bir politika haline getirilen gerginlik burada da sürdürüldü. İzmir için söylenenler ise tekrardan ibaretti. 'Suyu getirdik, çöğ dağları, çukur, koku, gecekondu' gibi aslında tam olarak gerçeği ifade etmeyen anlatımlar yeniden ısıtılıp Gündoğdu'ya gelenlere ikram edildi. Cumhurbaşkanı'nın doğrudan Tunç Soyer'i hedef alan sözlerinin daha dingince dinlenildiğini, Yeni Zellanda'daki ırkçı, faşist saldırıya karşı olan sözlerinin ise öfkeli bir tepkiyle karşılık bulduğunu belirtmek gerekiyor.
Gelelim, Cumhur İttifakı'nın adayı Nihat Zeybekçi'ye. Uzun, sıkıcı, renksiz konuşmasının İzmir semalarında 'boş bir seda' olarak yankılandığını bizzat alandakilerin bile tam olarak dinlemediğini söyleyelim. İzmir için sürekli bir çukurdan bahsetmesi, yapısal değişimlerden kastının dönüp dolaşıp kentsel dönüşüme gelmesi aslında Nihat Zeybekçi şahsında Cumhur İttifakı belediyecilik anlayışının asfalt ve beton üzerinden şekilllendiğini gösterir nitelikteydi. Kendisinin Tunç Soyer karşısında hem yaklaşım ve insanları etkileme hem de halkla iletişim açısından zayıf kaldığını söylemek mümkün.
Velhasıl kelam, son sözü elbette sandığa gidecek olanlar belirleyecek ama İzmir'e rengini veren demokrasi ve hoşgörü kültürünün bu gerginlik politikasından uzak kalmak istediği, çöp, çukur, koku tanımlamalarıyla kent tarifi yapılmasından hoşlanmadıkları da ortada.