Bizim bu Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, toprağın üstünün bereketli altının değerli olduğu memleketimizin zenginleşme hikayeleri batıdakiler gibi olmamıştır pek. Kolay değil, beş yüz sene boyunca Osmanlı ailesi kendine başka denk, başka zengin istememiştir mesela. Bunlardan birisi bizim Katipzadelerdir.
Katipzadeler tarih sahnesine 1700'lerin sonlarında Katipzade Ahmed Reşid ile çıkarlar. Çiftçilikle, ticaretle ama çoğunlukla zorbalıkla (çünkü çok para çok emekten fazlasını ister) Güzelbahçe’den Karataş’a, Emiralem’den Tire’ye, Karaburun’un neredeyse tümüne sahip olur. Bu aç gözlü zorbalık ahalinin öyle zoruna gider ki, saraya şikayet eder. Hakkında ferman buyrulur, Reşit efendi adalara kaçmaya çalışırken boğulup kalır.
Sonrasında Katipzade Ahmet Bey gelir. Dedesi gibi gaddar değildir çünkü hali hazırda zengindir. Zenginlerimizin ikinci üçüncü nesilleri uysaldır bizim. Haci Mehmet Efendi, dedesinin aldığının çoğunu da şehre verir bir yandan. sebiller yaptırır, Pirinç Hanı, Çankırılı Hanı en nihayetinde Katipzade Camii’ni yaptırtır. Şimdiki Hükümet Konağı ve komple Konak ilçesinin ismi Katipzadeler yüzündendir. Velhasıl donatır İzmir’i, İzmir’den aldığı ile. Fakat İstanbul sarayının hoşuna gitmez bu iş, Kaptan-ı Derya’ya görev verilir, “Tut getir” denilir. Türlü ali cengiz oyunu ile gemiye bindirililen Katipzade Hacı Mehmet, Midilli açıklarında boğdurulur. Zenginleşmesi, bu zenginliğini İzmir’e sunması göze batmıştır. Hoş ölüm fermanını veren İkinci Mahmut sonrasında “Niçin mani olmadınız da böyle bir adamı öldürttünüz” deyip öldürenleri de idam ettirtmiştir rivayet.
Cumhuriyet sonrasında da bu kez terk edip giden Rumların açtığı alanlarda belirir İzmir zenginleri. Rumların atölyelerine, topraklarına tam manasıyla çöker yeni cumhuriyet sosyetesi. Ve bir sanayi hamlesi başlar. Bayraklı'nın verimli ovasında makarna fabrikası, boya fabrikası kurulur mesela. Basmane yeni zenginleri görür. İzmir’in zenginleri Efes Otelinin lobisinde Zeki Müren ile eğlenirken, binlerce yıldır çipuraların, mırmırların gezdiği körfez kirletilir umarsızca. Fabrikalara konanlar, umursamaz şehrin çocuklarının körfezde yüzebilmesini. Yine de Katipzadeler gibi verirler paralarının bir kısmını şehre geri. Basketbol takımlarının önüne isimleri yazılır, şehrin her yerinde okullar açılır adlarına.
Şimdi kendi çağımızda yeni zenginleri görüyoruz. Paralarını nerelerden arttırdıklarını bilemiyoruz. İktidara yakın olduklarını sezebiliyoruz ama günahlarını da almaya niyetimiz yok. Bu yeni zenginler, düğünlerini çok pahalı ve gösterişli yapıp, bebelerinin mevlütlerini saraylarda yaptırtıp, müthiş şatafatlı hayatlarını saklama gereği duymazken, paralarını nerelerden kazandıklarını açıklama gereği duymuyorlar. Kimse de merak etmiyor açıkçası nereden geliyor bu değirmenin suyu. Paranın nereden geldiği sorulmadığı gibi, bu zenginliğin bir kısmının topluma geri döndüğünü, okulların, şadırvanların, camilerin yaptırıldığı da gözükmüyor. Toplumdan aldıklarını toplumdan uzakta tutuyorlar.
Züğürdün yine çenesi yorulurken sözleri şöyle bitsin: emeği ile çabası ile zenginleşip, zenginliğini şehri ile paylaşana sözümüz yok, ama işte hoşumuza gitmiyor ötesi.