Türkiye çok düzeyli ve çok değişkenli bir meta krizin içerisinde sürükleniyor.
Devlet olanaklarını ele geçiren İslamcı Kleptokrasi, yarattığı ve derinleştirdiği tüm köklü sorunlara ve başarısızlıklarına rağmen, sırf devletin anahtarını elinde tutuyor diye güç ve para istiflemeye devam ediyor.
Farklı renk ve konumlarıyla muhalefet ise Erdoğan’ın mecbur kalacağı bir erken seçimle yönetimi ve dolayısıyla devlet olanaklarını devralmayı, böylece krizi ve sorunları gidermeyi hesap ediyor.
Muhalefet erken seçimi ne kadar çağırırsa Erdoğan o kadar ret ediyor. Sürüklendiğimiz meta krizin her başlığı oy tahminlerine de yansıyan tartışmalara konu oluyor fakat maalesef halkın yaşamına pek bir etkisi olmuyor.
Dolar düşüyor ama fiyatlar düşmüyor; halkın gündemi değişmiyor…
Erdoğan’ın isteği üzere erken seçimin olmadığı koşullarda 2023’e kadar ülkeyi İslamcı Kleptokrasi yönetse de veya muhalefetin talebi üzere erken seçim yapılsa ve iktidar değişse de halkın gündeminin kısa ve orta vadede pek değişmeyeceğini düşünüyorum. Ve on milyonlar için yaşamak, çok daha zor ve şanslıysanız sürdürülebilecek bir mücadele haline gelecek.
Acaba aşırı kötümser miyim? Sanmıyorum…
Ekonomik kriz, gıda krizi ve yönetim krizi başta olmak üzere İslamcı Kleptokrasi tarafından içerisine sürüklendiğimiz meta krizin köklü ve yapısal sebeplerini ortadan kaldırmadıkça ve yerine yeni bir yaşamı üretmeden, krizin sonuçlarını ortadan kaldıramayacağımızı düşünüyorum, biliyorum.
İktisadı, siyasal ve tarımsal (ve gıda) paradigmaları değiştirmezseniz; ekonomik krizi, siyasal krizi ve tarım/gıda krizini önleyemezsiniz.
Bunun için aklın kötümserliğine, iradenin iyimserliğine ihtiyacımız var.
En yoksullara azıcık yardım ederek, kara kışı atlatmak için yardım kampanyaları düzenleyerek elbette insanlara faydalı olabiliriz ama onları bu durumlarından kurtaramayız.
Kurtarmak için hem meta krize kaynaklık eden paradigmaya alternatif bir yaşam stratejisini üretmeliyiz hem de dayanışmayı bir toplumsal yaşam biçimi haline getirecek küçüklü büyüklü ilişkileri kurmalıyız.
Madem ki İslamcı Kleptokrasi’nin ele geçirdiği merkezi devletin olanaklarından şimdilik umudu kestik, o halde kentlerimizin olanaklarını en ihtiyacı olandan başlayarak herkes için hem geçindiren hem de güçlendiren bir dayanışma stratejisine sarf edelim.
Kentlerimizi, kentlilerimiz için, kentlilerimizle birlikte yönetelim, üretelim, bölüşelim. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği ile buluştuğunda geleceğin ne kadar ümit dolu olacağını hep birlikte görebileceğiz…