Cumhuriyetimizin kuruluşunun 97. Yılında bizlere bu topraklar üzerinde insanca ve özgür yaşama onurunu sağlayan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, istiklal savaşımızın tüm kahramanlarını, bağımsızlık sürecine katkı koyan ve bugün hayatta olmayan tüm vatandaşlarımızı saygı, minnet ve şükran duygularımla anıyorum. En iyi yönetim biçiminin cumhuriyet olduğu bilinci ile uzaklaşılan hukuk’un üstünlüğü ve demokrasinin yeniden çağdaş ülke normlarına kavuşturulması cumhuriyet rejiminin geleceği için kaçınılmazdır. Bize emanet edilen bu değerleri korumak, güçlendirmek ve gelecek nesillere taşımak her vatandaşın görevidir.
Genç cumhuriyetimizin 97. Yaşında Türk tipi cumhurbaşkanlığı sisteminin başındaki Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Malatya’da bir vatandaşla girdiği diyalog, bize Büyük Atatürk’ün köylü Halil Ağa ile arasında geçen diyaloğu hatırlattı.
Atatürk, dinlenmek için gittiği İstanbul’daki Florya Köşkü‘nden, yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu bir de merkep vardır. Atatürk şoförüne;
-Arabayı durdur,
Arabadan iner. Tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, yanına gelince,
-Kolay gelsin Ağa,
-Sağ olasın Bey! Hoş geldin.
-Hoş bulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil.
Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır. Bezgin bir ses tonuyla,
-Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon Bey. Sen bunu bana mı söylüyon?
-Kime söylemeliyim Ağa?
-Sen bunu git vergi memuruna söyle.
-Vergi memuruna mı?
-He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini “vergi borcunu karşılar” diyerek alıp götürdüler sattılar. Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu Bey.
Atatürk,
-Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın Ağa?
-Gittim bey.
-Kaymakam ne dedi?
-Git borcunu öde, dedi.
-Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
-Kapıdaki jandırmaların içeri almadı, bey.
-Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?
-İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola,
-Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,
-O’nunda bir gözü kör, görmez diyola.
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
-Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar ve yanından ayrılır.
Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker. Derhal Heyeti Vekileyi topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya Köşkü‘ne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanan köylü, heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar,
-Hoş geldin Ağa, gel yerin burada diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret eder. Köylü, zorlanarak ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
-Seni buraya niye çağırdım biliyor musun Ağa?
-Hayır Bey, bilmiyom.
-Dün bana anlattıklarını, bugün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum.
Köylü başından geçenleri anlatır. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
“Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını, tohumluk buğdayını, tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz” der ve sonrasında hemen bir gecede İcra İflas Kanunu Madde 82/4. Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez” hükmü çıkar.
97 yıl sonra, Servisçiler olduğunu bilinen vatandaşlar Erdoğan’a, “İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz” demiş, Erdoğan ise “Bu bana çok abartılı geldi. Keyif çayı bu. Bu çayı iç” diyerek çay dağıtmıştı. Daha önce de Mersin’de “Anamız Ağladı” diyen çiftçiye “Ananı da al Git” demişti. O çiftçi daha sonra cumhurbaşkanına hakaretten 1 yıl 15 gün hapis cezası aldı. Takdir sizin, iki cumhurbaşkanı, iki farklı davranış…
Geçen haftaki yazımda varlık fonundan bahsetmiştim. Varlık fonuna alınan ve alındıktan sonra da zarar eden Çaykur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitinglerde gezilerde vatandaşa fırlattığı çaylar şirketten… pardon Çaykur’dan mı iddiasını da gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Malatya’da kendisini selamlamak isteyen vatandaşlara “Keyif Çayı iç” demesi ve çay dağıtma şekli tepki çekti. Erdoğan, çay paketlerini dağıtırken, seçim otobüsünde anons yapan kişinin "Cumhurbaşkanımız keyif çayları dağıtıyor, alın” dediği ve yaşanalar AKP seçmenlerince de doğru bulunmadı.
“İki Senedir Anamız Ağladı” diyen çiftçiye, “Lan Artistlik Yapma, Ananı Da Al Git” diyen, “Evimize Ekmek Götüremiyoruz” diyen servisçiye “Al Keyif Çayı İç” diyen söylemlerin toplum vicdanında iyi bir yeri olmayacaktır. Bunu söyleyenlerin çözüm makamlarında olması daha da üzücüdür.
Bu hafta da ekonomimizi olumsuz etkileyen konular yaşanmaya devam etti. Akdeniz ve Kafkaslarda gerilim devam ediyor. Fransa inanç değerleri üzerinden yaptığı çıkışlar, Erdoğan’ın Fransız ürünlere boykot çağırısı ve sürekli masada olan Türkiye’ye yaptırım çağrısını dün ısrarla bir daha gündeme getirdi.
S-400’lerin Sinop’ta konuşlandırması ve bu konuda restleşmeler yine dün ABD’nin ülkemize yaptırım uygulanmasını ciddi anlamda masaya yatırdığı açıklamalarını getirdi. Yaptırımlar derecesine göre ilk etapta kırılgan olan ekonomimizi olumsuz yönde etkileyecektir.
TL’DE KAYIP DEVAM EDİYOR
Mevcut ekonomi yönetiminin inatlaşması devam ediyor. Merkez Bankası;’nın 22 Ekim’de almış olduğu faiz kararı öncesi 7,78 liraya düşen dolar kuru, politika faizini ekonomi ile inatlaşarak % 10,25’te sabit tutması sonrası anında 7,96 liraya fırlayan dolar, yedi günde 8,32 liraya, şimdilerde 8,54 liraya yükseldi. Adına küçük devalüasyonda denecek oranda % 10 oranında paramız değer kaybetti. Tabi ki büyük fotoğrafı ekonomi yönetimi ve merkez bankası bürokratları görüyordur. Nerede hangi noktada piyasa enstrümanlarını kullanacaklarını biliyor ve zamanında müdahale edeceklerini unutmayacaklarını umuyoruz.
Seçimi yaklaşan ülkelerde bir şeyler iyi gitmese, hemen bir ülke bulunup, her şeyi ona yüklüyorlar. İslam düşmanlığı, yabancı düşmanlığı, bunun en yaygın örnekleri. Özellikle son zamanlarda Fransa’nın kullandığı saygısız ve düşmanca bir dil ile söylenenler, vatandaşları oyalamanın en gözde söylemleri oldu. Bizde benzer tavırla uluslararası diplomasiye yakışmayacak cevaplar verdiğimizde husumet derinleşiyor bazen onarılamayacak seviyelere geliyor. Tabi ki, sadece din ve yabancı düşmanlığı ile geçiştirilemez. İşin Özü ve özetinde ekonomik çıkarlar ve paylaşım geliyor. Bu dilin en kötü yanı liderlerin gelecek kaygıları nedeni ile kendi şahsi çıkarları üzerinden siyaset yapmalarıdır.
“Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk