Geçen hafta OECD’nin “Skills Outlook 2019” raporundan söz ettim. Sloganı da “Dijital bir dünyada büyüyoruz”. Raporun Türkçesine “Beceriler Görünümü 2019” diyebiliriz. Buradaki beceri ülke nüfuslarının dijital teknoloji ile haşır neşir olmasının yanı sıra, bu teknolojiyi kullanmak için gerekli eğitimi de kapsayan bir beceri anlayışı.
Türkiye’de akıllı telefonlara olan ilgi tabii ki dijital teknoloji alanında bir ilerleme sağlar, fakat gösteriş için alınan akıllı telefon ile sosyal medya mesajlaşmasının ötesine geçemeyen bir beceri yeterli değil kuşkusuz.
OECD beceriler görünümü 2019 raporunda ülke bazında mesleklerin ne kadar dijitalleşmeye maruz kaldığını gösteren araştırmayı çizelgeye çevirmişler. 31 ülke arasında dijitalleşmeyle sıkı ilişkide olan en gelişmiş ülke Singapur, en geride ise maalesef Türkiye. Bize en yakın ülkeler de Rusya Federasyonu ve Şili, sonra Yunanistan geliyor.
Raporda nüfusu az olan ülkelerin -Belçika, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç gibi- nüfuslarının yeterli becerilere sahip olması nedeniyle diğer ülkelerin önünde olduğu vurgusu yapılıyor. Ancak bu ülkelerde nüfusun dijitalleşmeden yararlanmalarını sağlayan etkili yaşam boyu öğrenme sistemleriyle desteklendiği vurgulanmaktadır.
Yineleyeyim; çalışanlar etkili yaşam boyu öğrenme sistemleriyle destekleniyor.
Rapora göre, “Şili, Yunanistan, İtalya, Litvanya, Slovak Cumhuriyeti ve Türkiye'de, bireyler ve işçiler genellikle dijital bir dünyada gelişmek için gerekli temel becerilerden yoksundur. Bu ülkelerde, hem örgün hem de yaygın yaşam boyu öğrenme sistemlerinin, yaşam boyunca becerilerin geliştirilmesini veya yeniden becerilerin kazanılmasını sağlamak için önemli ölçüde güçlendirilmesi gerekmektedir.”
Yineleyelim: “hem örgün hem de yaygın yaşam boyu öğrenme sistemlerinin, yaşam boyunca becerilerin geliştirilmesini veya yeniden becerilerin kazanılmasını sağlamak için önemli ölçüde güçlendirilmesi gerekmektedir.”
Bunu OECD görmüş, Milli Eğitim Bakanları görememiş. Görse de yapacak bir şeyi yok. Hâlihazır Bakan diyor ki;
“Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz”.
Umudu yok, benden umut da beklemeyin diyor.
Oysa Fatih Projesini açıklarken “eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamak ve okullarımızdaki teknolojiyi iyileştirmek amacıyla bilişim teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde…” diyorlar ve Bakanlık web sitesinde gururla yayınlıyorlar.
5 maskeyi aylarca 65 yaş üstüne dağıtamayanlar, 18 milyon öğrencinin sadece yarısına bilgisayarlı eğitim verebiliyorlar. Bu 18 milyon öğrencinin diğer yarısının, yani 9 milyonunun ne interneti var ne de bilgisayarı.
OECD Raporunda, yaş gruplarına göre temel becerilere sahip olmayan bireylerin oranı da verilmiş. Gençler (16-24), yetişkinler (25-54) ve yaşlılar (55-65) dikkate alındığında biz Şili ile en gerideyiz. Gençlerde yüzde 25’imiz, yetişkinlerde yüzde 40’ımız temel becerilere sahip değil. Son grupta bu oran yüzde 64.
Aziz Nesin bugün yaşasaydı ne derdi, merak ediyorum doğrusu?
31 ülkeyi kapsayan bu araştırma ibret verici. Beceri düzeyine göre iş başında eğitimlere katılım araştırmasında da en gerideyiz, Yunanistan’la birlikte.
Rapor 274 sayfa. Özetle neresinden tutsanız dökülüyoruz. Bu gerçeği değiştirmek için ciddi bir çalışma gerekli, damatla, kayınpederle filan olacak iş değil
Umudum çocuklarını okutmak için her türlü fedakârlığı yapan ailelerde ve okumak, öğrenmek için çırpınan çocuklarda…