Kemal Kılıçdaroğlu dönemi kapandı, Özgür Özel dönemi başladı. “Değişim talebi gerçekleşti” denildi.
Oysa CHP’ye umut bağlayan işçi ve emekçilerin beklentisi: dönüşümdü. Kongrede aday ve konuşmacıların, “biz daha soluz” minvalinde açıklamalar yapmalarının bir nedeni de buydu. “CHP’yi sola çekeceğiz” gibi bayatlamış beklentiler yeniden hortlatıldı. CHP’nin kongreleri incelendiğinde; “tarihi kurultay” vurgusu yapılır, beklenti yaratılır, işçi ve emekçilerin özlemleri semirilerek umut satılır.
Demokrasi, laiklik, eşitlik gibi taleplerin yer aldığı kostümle konuşmalar yapılır, sahneden iner inmez “kurucu parti” olmanın gerekliliğine işaret edilerek, “aynı tas aynı hamam” kostümü giyilir. “Yeni başkan oldu bekleyelim, görelim”, “Bu sefer farklı, daha sol olabilir” gibi düşünenler, bu tespitler için “erkenden haksızlık yapıyorsun” diyebilir.
Bir işin sonunun nasıl olacağı, bugünden görülebilir. “Kongre nasıl geçti?” sorusuna cevap arayınca bu söylediklerimiz daha rahat anlaşılacaktır. CHP tarihi, programı-tüzüğü veya politik hattı üzerine konuşmayacağız. Daha basit gibi görünen ancak gerçekliğe dair ipucu veren bazı gözlemlerle sınırlı tutacağız.
Bir spor kulübünün başkanı değişiyor olsa, inceden siyasi mesajlar verilir, durum tam öyleydi. Siyaset, politika, güncel sorunlar pek konuşulmadı. Her iki taraf da suçlu aradı… Yeni keşfedilmiş gibi mitingler yapacağız, sokağa ineceğiz denildi. Örneğin Orhan Sarıbal, “kadın cinayetlerinden, üniversite öğrencilerinin ölümünden, işçi cinayetlerinden konuşulmadı” diyerek haklı bir tepki gösterdi. Salona asılan pankartlar, Özgür Özel-Kemal Kılıçdaroğlu değişimi üzerinden hazırlanmıştı. Halkın sorunlarına dikkat dahi çekilmedi…
Delegelerin önemli çoğunluğunun üzerinde en az asgari ücretle alınabilecek takım elbiseler… Bir delegeye sorduğumuzda, “siyaset yapıyorsan en az yirmi takım elbisen olmalı” cevabını alıyoruz. Takım elbise ne kadar iyiyse, siyaset o kadar güçlü! Hele genç delegelerin önemli bir bölümü konuşma tarzı, kıyafet, gümüş ve altın imameli tespih ve ağızlarında kürdanlarla, bar korumalarını andırıyordu. Küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın. Ama bu tarz siyasetine, siyaseti de bu tarzı doğuruyor.
PM adaylığı için stantların başında bekleyen gençlerin bazıları, günlük yevmiyeye ajanslar üzerinden gönderilmişti. Ne adayı tanıyorlar ne CHP’yi! Standında beklediği adayın ne iş yaptığını bilmeyen gençlere gözlemlerini sorduğumuzda, “Herkes küçümseyici gözlerle bakıyor. Ego var, para var, rant kokusu var abi” cevabını alıyoruz.
Dinlenmek için araya çıkanlar arsa, para, delege pazarlıklarını konuşuyor. Siyasetin normali diye yutturulan bu tarzın arasından halk çıkar mı? Mücadeleye dair umut gelişir mi? Kim kimin kuyusunu kazacak, kim koşmakta olana çelme takacak tartışmaları arasında yükselen kin, nefret, endişe, korku duygusunu görüp umut bekleyenlerin aklından şüphe etmeli…
Elbette tüm delegeler için böyle söylemek büyük haksızlık olacaktır. CHP’den samimi duygularla beklentisi olanlar var. “Halk iktidarı” sloganına canı gönülden inanan da… Ama… İşte aması var!
CHP’den sol çıkarmak, mücadele edeceğine inanmak her kongrenin ardından oluşan bu duygu zaman geçtikçe hüzne, umutsuzluğa dönüştü, dönüşecektir… AKP’nin beter durumu, halk düşmanlığı; CHP’yi iyi gösteriyor olabilir… Kendisini sermayeye hizmete adamış partilerden “daha iyisini” tercih etmek zorunda mıyız? Burjuva siyasetin kirli, kokuşmuş tarzından umut doğurmaya çalışmamalı…
Doğrusu sosyalist partilerin gazetelerinde bile “bakalım, göreceğiz ne yapacaklar” diye beklenti yaratıldığı düşünülürse işimiz zor…