Sanırım insanlık hiç bu dönem kadar ilahi adalet inancına sarılmamıştı.

Hem bireysel, hem ülke hem de dünya çapında yaşadıklarımız bizi öyle bir beklenti içine soktu ki, haydi diyoruz haydi ne olur artık bir şey olsun ve yüreğimiz soğusun.

Kötü hak ettiğini bulsun.

Çünkü böylesine inandırıldık…

Nefret,  kin, intikam… Bunlar günah…

 

Tevrat :

Levililer 19:18: “İntikam almayacaksın ve halkının çocuklarına karşı kin tutmayacaksın; komşunu kendin gibi seveceksin: Ben RAB’ım.”

Zebur :

Mezmurlar 37:8: “Öfkeden vazgeç, gazabı bırak; kızma, yalnız kötülüğe götürür.”

İncil :

Romalılar 12:19: “Sevgili kardeşlerim, kendiniz intikam almayın, Tanrı’nın gazabına yer verin. Çünkü şöyle yazılmıştır: ‘İntikam benimdir, ben öcümü alırım’ diyor Rab.”

Kur’an-ı Kerim:

Nahl Suresi 126. Ayet: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.”

***

Peki kaldı mı sabrımız? Sarsılmadı mı inançlarımız?

Daha küçücük bir çocuktum. İşlemediğim bir suçla yargılandığımda cezayı göze alır keçi gibi inatla ağzımı açmaz ‘hayır ben yapmadım’ demezdim. Çünkü inançlı olarak yetiştirildiğim için içimden hep şunu derdim “Ölünce bu bana yaşattığınız size gösterilecek ve o zaman görüp pişman olacaksınız beni suçladığınıza.”

Çocukken sünger gibi her öğretileni içimize çekip hapsediyoruz ya işte çok yakın zamana kadar hala o nahif inanca sahiptim.

***

Ama artık değil.

Önce o sarsılmaz zannettiğim inancımı içimden alanlara çok öfkeliyim.

Sonra kendime çok kızgınım.

Hala filmin sonunda iyilerin kazanacağına inandığım için.

İntikam, hırs gibi duyguları içimde beslemeyi ayıp, günah saydığım için.

Empati duygumu geliştirmeyi bir marifet zannettiğim için.

“Acıma yetime…..”  atasözündeki o yetime inanıp kazığı yiyen olduğum için.

Hem de defalarca…

Her aşırı fedakârlık gösterdiğimde çok sevileceğimi düşündüğüm için.

***

Daha ağıra ineyim mi?

Irkçı olmadığım için…

Anti militarist olduğum için.

Sonuna kadar barış ulan diye bağırdığım için…

Toplumsal eşitliğe, sosyal devlete, demokrasiye inandığım için…

Tamam, tamam bu satırları yaşadığım öfkeyle yazıyorum. Yazarken kendim de inanmıyorum. Ben o yaratılmaya çalışılan insan değilim, olmayacağım.

Ama şunu istiyorum; sessiz, anlayışlı, inandığı değerleri ölene kadar savunmaya yeminli o kadın çok mutsuz, çok yaralı ve çığlık çığlığa bağırmak istiyor.

Birçoğumuz gibi.

Bizim ayarlarımızla daha fazla oynama dünya!

Oynama insanoğlu!

Kötülük enerjisinin bu kadar hızlı hâkimiyet kurduğu şu dönemde çok zorlanıyoruz aklımıza sahip çıkmak için.

Kalbimize, vicdanımıza mukayyet olmak için…

Mukayyet… Eski kelime…

Bazen o kelimelerin yerine yenisi koymak istemiyorum.

Tıpkı “İntikam kulun değil Tanrı’nın işidir” inancının yerine bir canavar koymak istemediğim gibi!