Borsa, bir-iki veya üç-beş yazı le anlatılacak gibi değildir. Dipsiz bir kuyu gibi, almayı düşündüğünüz hisse senedinin yani hisse alarak ortağı olmayı düşündüğünüz şirketin temel analizi için sektörün başta dünya ve ülke içindeki durumu ve yönü olmak üzere, siyasetin sektöre bakışı, işletmenin yönetimsel bilgi birikimi ve becerileri, teşvikler, vergi kolaylıkları, işçi hakları, ücret politikası, tesisleri, grev uygulamaları, muhasebe bilgileri ve bilançoları, sektörün geleceğe dair öngörüleri… daha birçok konunun araştırılması gerekir.

Teknik analizinde ise, bilgiye dayalı, grafik ve tabloları okuyabilen bir eğitim alt yapısının olması zorunludur. Çünkü; bir hissenin belirli zaman periyotlarındaki hareketleri grafiklere yansır. Değerlendirme yapmak için onlarca parametre vardır. 1 dakikalık, 5 dakikalık, günlük, 10 günlük, aylık, 3 aylık, yıllık vs…

Bu grafikler bize hissenin gücünü, direnç ve destek noktalarını, yönünü, nasıl bir kanal içerisinde hareket edeceğini gösterir. Teknik analizi ağırlıklı olarak kısa ve birazda orta vadeli yatırımcıların tercih ettiği, bu bilgilerle piyasaya girip çıktığı düşünüldüğünde, temel analizi ön planda tutmadan yatırım yapmak sağlıklı olmaz. Çünkü, hissesini aldığınız şirketin tüm verileri çok iyi olabilir, teknik olarak hisse al verebilir ve iyi konumdadır, ama ülke ekonomisi veya siyasi agresif kararlar kısa vadeli de olsa yönünü değiştirebilir. Bu yüzden temel ve teknik analiz kapsamlı olarak birlikte değerlendirilmelidir. Ayasofya örneğinde olduğu gibi, endeks 120 bin direncini yukarı doğru zorlarken, Danıştay kararından iki gün önce, iktidarın beklentisi yönünde bir karar çıkacağı beklentisi ve bu kararın dünyada olumlu karşılanmayacağı düşüncesi ile endeks 113 binleri gördü.

Bu hafta sizlerle borsayı konuşacağız. Borsa derken hisse senedi piyasalarını… Ticari mal borsaları da benzer işlevleri görmekte fakat hisse senedi piyasaları daha dinamiktir. Ticari mal borsaları, Hepimiz işimize giderken önünden geçtiğimiz, farkına varmadığımız ve belki ne işe yaradığını da bilmediğimiz binalarda konuşlu, şehirlerin Adana ticaret borsası… şeklinde gördüğümüz yerlerde belirli kurumlar ve kurallar çerçevesinde serbest piyasa koşullarında alıcı ve satıcıların, arz ve talebe göre oluşturdukları fiyatlardan ticaret yapma istekleridir. Örnek verirsem daha da anlaşılır olacak, Akhisar zeytin borsası, Adana pamuk borsası, Rize fındık borsası…. gibi.

Ticari mantığı aynı olmakla birlikte hisse senedi piyasaları, işlevsel ve yüklendikleri ödevler açısından farklıdır. Burada da alıcılar ve satıcılar farklı fiyat kademelerinde arz ve taleplerini iletirler, ticaretin hangi kurallar ile yapılacağına dair yasal düzenleme ve yönetmelikler ile bu iş ve işlemleri yürüten kurumlarla süreç yürütülür.

Kısa kısa ifade edecek olursak borsa, bundan 1750 yıl önce Kütahya Çavdarhisar ilçesinde (Aizanoi Binası’nda) ilk borsacılık işlemleri yapılmış, roma imparatorluğu döneminde bu bölgede gıda pazarı oluşturulmuş, enflasyonu kontrol amaçlı oluşturulan bu pazarda, taşlara fiyatlar yazılmış, alıcı satıcı karşı karşıya gelmiş, imparatorluk tarafından fahiş fiyatları engellemek için fiyatları sabitlemeye gidilmiş, hatta takip eden yıllarda, kuvvetli bir köle 2 eşek fiyatına, bir at 3 köle fiyatına eşitlenerek ticaret yapılmıştı.

1750 yıl önce işlemler taşa yazılarak yapılmış olan ilk borsa uygulamaları, 3 Ocak 1986 yılında Türkiye’nin ilk borsa seansında da İstanbul Cağaloğlu ziraat bankası yerinde ilk işlemler yapılmıştı. Akabinde, Karaköy Tophane’de İMKB binasında fiyatlar tahtaya yazılarak işlemler yapılıyordu.

Avrupa’da 500 yıl önce başlayan borsa, kısa sürede bütün başkentlerde kurulmaya başlamış, Osmanlıda 1864 Galata Bankerleri ile, Cumhuriyet döneminde 1929 ve en son 1983 yılında çıkartılan mevzuatlarla hukuki altyapı oluşturulmuş ve 1986 da Cağaloğlu’nda ilk işlem yapılmıştır.

Borsada Tophane ve tahtaya yazma gerçek bir nostaljidir. Hani CB Tayyip Erdoğan, şu üniversiteyi biz kurduk bizden önce üniversite mi vardı… Evlerde buzdolabı mı vardı… buna benzer çok sözler söyledi. Teknoloji ve dünya sürekli gelişiyor ne yani biz cilalı taş devrindeki gibi yaşamaya devam mı edecektik? O dönemde, bilgisayar ortamında işlem ve saklama yoktu. Valizler dolusu hisse senedi ve temettü kuponları ile İstanbul’a yolculuklar…

O dönemde sosyal mesafe hak getire, brokerler birbirlerine sürtünmeden bir iki adımı zor atıyorlar, birbirlerini üstüne çıkarak dürbünlerle tahtalara bakıyorlardı. Helezon kablolu içinden tuşlu el telefonlarını çektikçe çekiyorlar, fiyatları görmek için, telefon kablolarına dolananlar çoktu.

Tophane’de kaldırımlarda birer metrelik alanlar fahiş fiyatlardan kiralanmış kaldırımlar, küçücük masalar, sayısızca ahizeden numaralı telefonlar, hepsi birer işportacı tezgâhı gibiydi.

             

Takip eden yıllarda, bilgisayara geçerek sanal ortamlarda işlem yapmaya, akabinde de İstinye’ye taşınarak bugünkü binasında çağdaş ortamlarda çalışmaya başlanıldı. 2013 yılında adı “Borsa İstanbul” olana kadar borsamızın adı İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) idi.

Bu yıllarda, gazetelerin ekonomi sayfaları yoktu. Haftalık ekonomi dergileri vardı. Her hafta 4-5 farklı borsa ve ekonomi konulu dergi yayımlanırdı. 1990 lı yıllarda aldığım dergiler 6-7 büyük sandık dolusu oldu. Parasını veren dergilere istediğini yazdırıyordu. Hisse senetleri üzerinde spekülasyon ve manipülasyon içeren yazılar sürekli her hafta yayımlanıyordu. Derinliği olmayan hassas bir borsa yapımız vardı. 1986 yılında 19 hisse ile başladığımız borsa, bugünlerde 400’e yakın hisse senedi ile işlem gerçekleşmektedir. Bu süreçte de borsamızda ciddi bir derinlik oluştu. Operasyon yapmaya istekli olanların alanları daraldı. Eskiden Deniz Baykal açıklama yapardı, borsa aşağı, mecliste çıkıp biri konuşsa, bakmışsın hisseler dip yapmış…

VATANDAŞ NİÇİN HİSSE SENEDİ ALIR…?

Normal getiri enstrümanlarından mutlu olmayan, daha kısa sürede daha fazla para kazanmak isteyen insanların yatırımlarını bu alanda kullanarak beklenenin üzerinde gelir elde etme ihtiyacı hissi nedeni ile borsada oynarlar. Oynamaktan bahsediyorum, borsa bir oyun alanı bir kumar masası değildir. Yatırımcı açısından baktığımızda, ağırlıklı olarak 3 tip yatırımcı kimliği ile karşılaşırız.

Birincisi, bir miktar tasarruf sahibi, aldığı tüyolarla at yarışı oynar gibi hisse alan ve sonunda “Midyat’a Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olan” yatırımcılardır. Bunlar spekülatif söylemlerle ve manipülasyonlarla kucağına bırakılan hisse senedini büyütmek için besleyen çoğunluğunu sade vatandaşın oluşturduğu yatırımcılardır. Bunların sonu genellikle hüsranla sonuçlanmış, az da olsa küçük birikimleri çerez parası olmuştur.

2. tip yatırımcı, bireysel emeklilik fonları, sigorta şirketleri, fonlar, bankalar, yabancı yatırımcılar, … ve gerçek anlamda uzun vadeli yatırım yapan vatandaşlardır. Bunlar çok ciddi temel analizler yaparak, ülke ekonomisini sırtlayan 30-50 endeks veya en fazla 100 endeks içerisindeki kağıtları alarak, riski fazla sevmeyen ama enflasyon ve diğer getiri enstrümanlarının üzerinde gelir elde etme davranışı gösteren yatırımcılardır. Uzun vadede istediklerini elde ettikleri için genellikle başarılı olurlar.

3. Tip yatırımcılar, iyi derecede temel ve teknik analiz yapma yeteneğine sahip, piyasalara yön verme egosu olan, bazen çılgın, bazen bıyıklı yabancı vs… adı ile dillendirilen, güç savaşlarının yaşandığı, kalp atışlarının borsanın veya senetlerin grafiğine yansıdığı, bazen ayı, bazen boğa politikaları karakterlerine bürünmüş, kurumsal veya şeytani hareketler gösteren, neler yaptıklarına anlam veremediğimiz davranışlar sergileyen yatırımcılardır. Basit bir örnekle açıklarsak konu daha iyi anlaşılacaktır. 110 bin liradan kademeli olarak 10 trilyonluk iş bankası B tipi hisse senedi alımı yapan bir kişi ya da kurumsalın aynı seans içerisinde ayı zihniyeti ile 90 bin liradan satması gibi…

Biz bunları bırakarak İşin özüne dönelim; neden hisse senedi alır sorusunu cevabı sorunun içinde, hisse alıyorsunuz, yani bir arsa alıyorsunuz, karşılığında para ödüyorsunuz ama hedefleriniz var, 10 yıl sonra satarım, çocuklara bırakırım veya buraya şunu yaparım. Sonuçta tekrar nakite çevirdiğinizde veya değerlendirdiğinizde bir kazanım elde etmek için.

Hisse senedi de böyle, 5 lira ödeyip X şirketinin hisse senedini aldığınızda, artık X şirketinin ortaklarından biri de sizsiniz, hisse oranınız ne olursa olsun. Gün içi, saatlik, dört saatlik, günlük, haftalık, aylık, yıllık değerleri dikkate almadan ortak olarak beklediğinizde, belirli dönemler sonunda temettü, kar payı alırsınız veya hisse yumurtlar (Bedelsiz Sermaye Artışı) 1 pay olan hisseniz artırım oranına göre 5-10 olur. Şirket iyi yönetilmez zarar ederse sizde zarar edersiniz veya belirli bir noktada satarak hissenizin tamamını veya bir kısmını başka bir yatırımcıya devretmiş olursunuz.

Borsanın asıl mantığı, bir şirketin işini büyütmek ve yeni yatırımlar yapmak için halka arz yolu ile banka faiz yüküne katlanmadan piyasadan nakit toplayarak yatırımı karşılaması, sermayeyi büyütmesidir.

Örneğin, çok sade ve basit anlatımla, migros vs… 20 mağaza daha açmayı planlıyor. Mağazaların maliyetlerini karşılayacak sermaye yeterli değildir, piyasadan topladığı para ile yatırımlarını faiz yükü olmadan gerçekleştiriyor. Bu şirketten hisse alanlar migrosun ortağı oluyor. Yani, binaları mağazaları, raflardaki malları dahil hepsinin hissesi oranında ortağı ve sahibi oluyor. Elde ettiği kardan da payını alıyor. Bunu açıklayınca aklıma yap-işlet-vatandaşı yandaşa soydur projeleri geldi.

Devletin, yap-işlet-vatandaşı yandaşa soydur projeleri ile vatandaşı, çocuklarına ve torunlarına kadar borçlandırdığı yol, köprü havaalanı, enerji santralleri, baraj projelerini bu şekilde piyasanın 1-2 puan üzerinde çıkaracağı devlet tahvilleri ile bunların yapılması için fazlası ile kaynak yaratılırdı. Diğer taraftan devletin 1986 yılında çıkardığı ve aynı gün hepsinin kısa sürede tamamının satıldığı gelir ortaklığı senetleri ve hazine bonoları ile (Boğaziçi Köprüsü, Keban Barajı) tekniğine girmeden anlatayım, herkesin alabileceği pay tutarlarında, uzun vadelerle, bir kişinin alabileceği hisse miktarını sınırlayarak sermayeyi tabana yaymış olacaktır. Köprünün, yolun barajın gerçek sahipleri vatandaş olacak ve elde edilen gelirden vatandaş faydalanacaktır.

1984-85 ve 86 Tarihlerinde Özal hükümetleri zamanında, Boğaziçi Köprüsü, Keban Barajı…gelir ortaklığı senetleri çıkartarak, elde edilen gelirle Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Atatürk ve Karakaya barajları olmak üzere 13 projenin yapımı hızlandırıldı.

İşin ilginç yanı ise, faiz oranının belirsizliğine rağmen gelir ortaklığı senetleri 1 saat içinde tükendi, hepsi satıldı. Diğer tertip çıkartılan senetlerde benzer süreler içerisinde yoğun talep gördü.

  

Bu satışlarla, halk kendi ülkesinin verimli altyapılarının gelirlerine ortak oldu.

Şimdiki gibi kaç liraya mal edildiği muallak olan köprüler, yollar, şehir hastaneleri gibi değil, ayrıca vatandaş köprüden geçmeyenin, hastaneye gitmeyenin parasını da istemez. Hani deniliyor ya, devletin kasasından beş kuruş çıkmadan yaptık… YALAN… her yıl bütçe kalemine, beklenen sayıda araç geçmediği için işletmeci firmalara (Yandaşa) kota eksiği ödemeleri nedeni ile milyarlarca lira ilave ediyorlar.  Köprüden, yoldan geçmeyenlerin parasını hazine aracılığı ile vatandaş ödüyor.

Vatandaşı yandaşa soyduran projeler derken buraya da küçük ama kabahati büyük bir açıklama eklemeyi vicdani görev addediyorum. Havuz medyasının oluşumunu hepimiz hatırlıyoruz. Mutlu, huzurlu olmak istiyorsan havuz medyasının A tv’sini izle. Çünkü orada her şey güllük gülistanlık…

Havuz medyası oluşurken, konuşmalarda geçen bakan, beyefendi kelimelerinin ucunun nerelere gittiğini farz edelim bilmiyoruz, yandaş Cengiz’in konuşmalarında 100 milyon dolar ifade ettiğini, milletin a… diye bir şeyler söylediğini, “Parayı Verelim Da” bize şuraların ihalesini verecekler gibi laflar ettiğini montaj kabul edelim. Hepsi yalan diyelim, fakat hiçbir şey devlet tarafından ihale edilen yol, köprü, enerji santralleri vs… ihalelerinin, Cengiz’in almadığının, yapmadığının aksini ispatlayamaz. Çünkü, Mehmet Cengiz …. Koydu 20-25 fazlasını aldı. Video ve ses kayıtlarına makyaj, montaj, yalan ve sahte diyor olsakta! ihale sonuçları ve yaşananlar gerçeği değiştirmiyor. Sadece Cengiz mi? Daha 6-7 şirket ve Alt taşeronları var. Bayburt Grup’u sahipleri veya arkasındakiler anlatsınlar.

Ülkesini seven herkesin ağır bir şekilde zoruna gitmesi gereken bir durum, hele hele yüzsüz bir şekilde “Çalıyorlar Ama Çalışıyorlar” demeleri tuzu biberi oluyor.

Çalmadan çalışsalar canları mı çıkacaktı?

KENDİNİZİ KONTROL EDEBİLİYORSANIZ…

Parasını borsada değerlendirmek isteyenler için altın kurallar vardır.

Önce güçlü bir kalp sağlığı ve duygularına hâkim olabilme yeteneği gerekir. Çünkü agresif veya kriz piyasalarında paranın pula döndüğünü görünce kalbi zorlayacak veya yukarı yönlü hareketlerde duygularına kapılıp yüksek maliyetlerle hisse senedi almış olacaktır. Aynı dolar mantığında olduğu gibi 2001 de dolar 2 milyona gidecek diye 1.650.000 liradan döviz alanlar, zarar etmemek için 10 yıl beklediler. Borsada da durum bu şekilde, şu hisse elli lira olacak gibi söylemlere takılarak ve 35-40 liradan alanlar, hisse 10-15 liraya geldi mi, uzun yıllar beklemek zorunda kalacaklar.

Borç para veya başkalarının parasıyla ile hisse senedi alınmaması gerekir. Başkalarını da sürüklemeyin.

Tasarrufunuzun tamamını borsada değerlendirmeyin. Yumurtaları aynı sepete koymayın. Başka hisseler veya yatırım araçlarını da kullanın.

Sürü psikolojisi ile çoğunluğa katılmayın. Kendi başınıza karar verin. Araştırmadan yatırım yapmayın. Piyasadan bir mal, arsa, ev, araba alırken nasıl araştırıyorsanız aynı titizlikle hisse senedini de araştırın.

Kısa vadeli düşünmeyin, şöyle ki; cadde üstünde bir işyeri kiralayarak bir işletme açtınız. Bu işletmeyi yani yaptığınız yatırımı iki gün sonra veya 6 ay sonra kapatayım der misiniz? Tabi ki hayır, işyerinizi yıllarca işletmek istersiniz. Borsada yatırımı bu şekilde düşünün. Bunu anlatırken aklıma Ereğli dede lakaplı (Emekli Öğretmen Hilmi Güner) geldi. Öğretmen iken düzenli olarak aldığı Ereğli demir çelik fabrikaları hisse senetleri ile yıllar sonra fabrikanın hatırı sayılır hissedarları arasında yer aldı. 35-40 yılda 2 trilyonluk servete ulaştı.

Moralinizi hiçbir zaman bozmayın, iyi araştırarak yatırım yapmış iseniz uzun vadede kazanan siz olacaksınız. Örneğin, şişe cam fabrikasına hisse senedi alarak ortak oldunuz. Piyasalar, korona virüs, Ayasofya kararı…vs nedeni ile kötüleşti ama inşaat sektörü geçici bir daralma yaşansa da, insanların gelecekte konut ihtiyaçları devam edecek, şişe cam hissesinin yani ortağınızın % 67,84 gibi yüksek hisse oranı ile iş bankası olduğunu düşünün ve cam sektöründe hemen hemen tekel durumunda olduğunu, binlerce dönüm arazisi, tesisleri, lojmanlarının varlığını biliyorsunuz. Peki neden üzüleceksiniz ki?

Cepteki para her zaman daha iyidir. Kağıt üzerinde kazanmışsınızdır ama cebe girmedikten sonra bir anlam ifade etmeyecektir. Borsa da keşkelere yer yoktur. Satıp para cebe girdi mi arkasından bakmayacaksın. 1990 yıllarında aktaş elektrik vardı. Bir hisse, 15-20 liralardan birkaç ay gibi kısa sürede 1.300 liralara kadar çıktı. 200 liradan satan bir hisseden yüzde bin kazandı. 600-650 liraya çıktığında keşke satmasaydım demeyecek. Her şeyde bir hayır var sözü boş yere söylenmemiş. Satmayanlar kağıt üzerinde çok kazandı ama daha sonra tahtası kapandı, yıllarca açılmadı. 13.600 kişi mağdur ve mahkemelik oldular. Kağıt üzerinde kazandıkları para hala ceplerine girmedi.

Kısa bir süre sonra veya birkaç ay sonra lazım olacak, kullanacağınız para ile hisse senedi almakta imtina edin, alma yönünde çok hassas davranın. Eğer, aşağıda gösterilen grafiği analiz edebiliyorsanız, her aşamada oluşturulan çizgilere ve algoritmalara bir anlam verebiliyorsanız, kısa vadeli direnç, destek noktalarını tespit edebiliyorsanız, yetmedi; ülke ve sektördeki gelişmelere hamimseniz, genel ekonomi durumunu anlık inceliyorsanız, siyasilerin davranış ve söylemlerini yakalayabiliyorsanız kısa vadede al-sat işlemlerini yapabilirsiniz.

Direnç destek deyince, borsa piyasaları ile ilgili bir fıkra aklıma geldi, onu sizlerle paylaşmak isterim.

Köylü Ahmet, eşeğini satmaya karar vermiş. Değeri, taş çatlasa 50 lira eden eşek için pazarlık payını da ekleyerek, 100 lira fiyat koymuş. Komşu köyden acilen eşeğe ihtiyacı olan Mehmet’de, 100 lira ödeyip almaya razı olmuş.

Köylü Ahmet eşeğini satmış ama akşam da uykusu kaçmış. Düşünüp durmuş, “Mehmet, 50 liralık eşeğe niye 100 lira verdi?” diye.

İçi rahat etmeyince ertesi gün eşeğini geri almaya karar vermiş. Pazara gittiğinde, Mehmet’in eşeği 200 lira liradan satışa çıkardığını görmüş ve 200 lira liraya almak zorunda kalmış.

Aynı olay bu kez Mehmet’in başına gelmiş. O da ertesi gün eşeği geri almaya karar vermiş. Bu alışveriş her gün fiyatı artarak devam etmiş. Birkaç gün sonra pazara bir başka köyden Hüseyin gelmiş. Hüseyin, pazardaki kalabalığın arasına dalınca bir de ne görsün, “Al! Al! Al! Sat! Sat! Sat!” bağrışmaları arasında bir yaşlı eşek ve bu eşeğin 1000 liralık satış fiyatı! Yanındakine sormuş:

“Hemşerim, bu yaşlı eşek 1000 lira eder mi yahu?” Adam hemen yanıtlamış:

“Valla durum ortada. Bu eşeğin fiyatı 50 liradan başladı, 950 liraya geldi. Şöyle bir grafiğe bakarsan görürsün. Eşeğin fiyatı 1000 liradaki direncini kırarsa, 1500 liraya kadar yolu var.”

950 liradan eşek alınmaması dileği ile;

Unutma! Sağlığınız için temizlik, maske, mesafe…

Paranın saklanması, kazanılmasından daha zahmetli bir iştir.

Montaigne