İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu’nun geçtiğimiz Pazartesi günü Çeşme’de mültecilerin geçiş güzergahlarında incelemelerini takip ettim. Bu incelemeler, Domuz Çukuru Koyu ile eski Alman Tatil Köyü çevresinde yoğunlaştı. Komisyonun kısa süre içerisindeki incelemelerinde mülteciler ile karşılaşılmadı ancak mültecilere dair izler Çeşme’nin birçok yerinde mevcuttu.

Domuz Çukuru Koyu’nun Yunanistan’ın Sakız Adası ile arasındaki mesafe yaklaşık sekiz kilometre. Hani derler ya, bağırsan karşıdan duyulur. İşte tam o cinsten. Karşıda Sakız Adası ve uzanan dağlar. Dağların ardında ise Çeşme’den botlarla geçiş yapanların tutuldukları mülteci kampı!  Bu kamptaki şartların da insani olmadığı sıkça telafuz ediliyor.

Ayrıca belirtmekte yarar var. Çeşme’den geçiş yapan mültecilerin büyük çoğunluğunu Afganlardan oluşuyor. Resmi olmayan rakamlara göre; geçtiğimiz yıl bu güzergahtan 36 bin kişi geçiş yapmış.

Eski Alman Tatil Köyü ise özellikle 2015 yılında yaşanan trajedide, Yunanistan’a geçişler sırasında mültecilere ev sahipliği yapmış. Komisyonun incelemelerde bulunduğu her iki alanda da mülteciler ile karşılaşmak mümkün olmadı. Ancak eski Alman Tatil Köyü’nde bulduğumuz konserve yiyecekler, burada yaşayanların “henüz” gittiğine dair işaret oluyor. Konservenin dışında ise battaniyeler, hırkalar, adına can yeleği denilen ölüm yelekleri...

***

Mülteci olgusuyla ilk kez Basmane’de karşılaştım. 2015 yılının yaz aylarının ortasıydı. 7 Haziran seçimleri geride kalmış, 10 Ekim Katliamı henüz yaşanmamıştı. Ailemle geçirdiğim yaz tatilinde bir soluk bulup kendimi üç beş günlüğüne İzmir’e attığımı anımsıyorum. Dönüş yolu için ise ayaklarım beni doğrudan Basmane Garı’na götürdü. Çankaya’dan Basmane’ye çıkan yol, kaldırım olabildiğine Suriyeliler ile doluydu. O tarihte yaşanan Suriye İç Savaşı’ndan kaçmışlardı.

Söz konusu mülteciler olunca yolum yeniden Basmane’ye düştü. Orada bulunan esnaf ile konuşma fırsatı buldum. Eğer fırsatınızı bulursanız siz de gidin. Gittiğiniz zaman mültecilerin aslında biraz daha iç kısımlarda hala yaşadığını, 2015 yılında yaşanan insanlık ayıbı sırasında berber dükkanlarının bile ölüm yeleklerini sattığını, hatta bu satışlarla üç katlı bir ev sahibi olduğunun hikayelerini duymanız güç olmayacaktır. Bu ve bunun gibi hikayeler; bir madencinin derinlerden bulup çıkarttıkları hikayeler değil, yüzeyi biraz eşeleseniz karşınıza çıkacak olanlarıdır.