Balkan Savaşları başladığında Ege’den bölük bölük asker Aydın – İzmir treni ile İzmir limanına gönderiliyor, oradan da gemiye bindirilen askerler Selanik’e gidiyordu.

Trenler Rum kasabaları arasından geçerken, cephede düşmanımız olan Yunanistan’ın şerriyle, bölgedeki Rum ahalinin özellikle Rum Eşkiya çetelerinin fenalıklar yapabilecekleri düşünüldüğünden tren garları etrafında önlemler alınıyordu. 

Eski takvimle 6 Ekim 1912, yeni takvimle 12 Ekim günü, Çamlık Selçuk arasındaki tünleden çıkan bir yük treninin bugün daha bilinmeyen bir nedenden ötürü lokomotif ile asker taşıyan vagonlarının birbirine bağlayan zincir kırılmıştı. Lokomotif yoluna devam etmiş ve vagonlar geride kalmıştı. Eğim nedeniyle vagonları almanın şansı olmadığından, lokomotif devam etmiş ve Selçuk istasyonuna gelmiş, Çamlık istasyonundan bir lokomotif çıkartılıp vagonların alınmasını söylese de, İzmir’den gelen incir devecilerinin bulunduğu tren yine bir nedenle ray değiştirip askerlerin olduğu vagona çarpar. O gün Selçuk’ta 194 asker şehit olur. 

Selçuk ve eşrafında, devletin askerleri koruyamadığı bunu yine Küçük Menderes’in çocuklarının yapması gerektiği konuşulmaya başlar. İşte bu şartlar altında Yörük Ali Efe adlı bir Efe’nin namı Bozdağlarda yayılmaya başlar. Dünya savaşı ile birlikte düzen iyice bozulmuştur. Kim dost, kim iyiliğimizi düşünür bilinmez olur. Yörük Ali Efe’nin başına ferman konur. Hele ki mütareke günlerinde olası bir işgale direnecek olanları bizzat Osmanlı yakalamaya koyulur. Yörük Ali Efe yakalanmaz. Yunan 1919’da İzmir’e çıktığında Küçük Menderes’teki Türk Halkı kendilerine zulm ede ede gelen Yunan ordusunun önünden kaçarlar. Kaçanlardan biri de daha sonraları Çiftlikli Kübra Efe olarak anılacaktır. Kübra Efe, vatanı işgal edilmiş, yöneticileri işgalcilerle işbirlik yaparken ve ortada hiçbir kurtarıcı gözükmezken sakınmaz gözünü direnişten. Yunanlar, Osmanlı idarecilerinin el vermesiyle birlikte sömürmeye başlarlar toprakları ve fakat ne Kübra Efe ne Yörük Ali aman verir. Kübra Efe, eline geçirdiği tüfeği ile özellikle rütbelilere aman vermez. Direnir. Direnir ta ki Kemal’in ordusu gelene kadar. 

Bu topraklar, bu Küçük Menderes ateşi ve ihaneti görmüştür. Mezarlarımızın arasında yürürken o günlerde hakkın yanında olanların, direnenlerin arasından yürürüz. Yabancı değildir bize yanlış kararlar veren, bizi naçar bırakan yöneticiler. 

Neredeyse yüz sene sonra yine Küçük Menderes’in suladığı topraklara bakan Bülbül dağında bir haksızlık, bir yanlışlık söz konusu. Bizim olan Meryem Ana otoparkını bizden almak, Selçuk Belediyesi’ni çaresiz, gelirsiz bırakmak istiyorlar. Elbet yanlış, elbet tarihin divanında yargılanacak bir karar. Ve fakat bu karara direnmek de hak. Tıpkı Kübra Efe gibi, bu kez Filiz Ceritoğlu duruyor direnerek. Ayazda, güneşin altında, akşam soğuğunda Selçuk’un olan Selçuk’ta kalsın diye direniyor. Ona destek olmak, direnişine kulak ve omuz vermek ve direnişine destek vermek ve en nihayetinde yılmalarını sağlamak bizim neslimizin elinde. Çitflikli Kübra’nın, Yörük Ali’nin öğrettiği gibi direnip vazgeçmelerini, “Biz bunlarla baş edemiyoruz” demelerini izlemek bizim neslimizin görevi. Fizil Certoğlu’nu yalnız bırakmayalım. Biz nasıl Efeler ile gurur duyuyorsak, gelecek nesillerin de bizimle gurur duyma fırsatı elimizdeyken üstelik.