28 Ekim 1924’te ateşi ve ihaneti görmüş ve tüm acı anılar cam gibi pürüzsüz duran İzmirlinin içi içine sığmıyordu. 29 Ekim henüz bayram ilan edilmemişti fakat dönemde İzmir’in en önde gelen gazetelerinden biri olan Anadolu, şu manşetle çıkıyordu “Anadolu, muhterem kardeşlerinin Cumhuriyet Bayramı’nı tebrik ve bu vesile ile necip Türk Milleti’nin ebedi saadetlere mazhariyeti temennisini tekrar eder” Aynı gün, cumhuriyetin ilk İzmir valisi İhsan Sökmen, 29 Ekim programını Ankara’ya telgraf çekiyordu..
1- Sabahleyin Vilayet Binası’nda toplanılacak.
2- Hane ve dükkanlar açık kalacak ve süslenecek.
3- Saat 2 ile 3 arasında belediye binasında kutlamalar kabul edilecek.
4- Gece eğlenceler düzenlenecek.
5- Kışla (Günümüzde Konak meydanı olan yerdeki Sarıkışla) tarafında belediye tarafından havai fişekler atılacak.
İzmirli kederli, harap, naçar ve fukara ama en nihayetinde umutluydu. İzmir’i önce Londra’dan yönetilenlerin elinden sonra da saraylıların elinden bilfiil, cesaretle, korkmadan, sahip olduklarını feda etmekten çekinmeden almışlardı. Bundan sonrası medeniyet savaşıydı artık. Cumhuriyetten beklenenler vardı ve dünyayı yenmiş bir ulus, cumhuriyetten de istediklerini alacaktı. Cümle İzmir, Sarıkışla’nın önünden, ellerinde meşalelerle Anafartalar Caddesini yürürken muhtemelen bu umudu paylaşıyordu.
Başardı da. Öyle veya böyle, cumhuriyet her çocuğun mutluluğu kovalaması için gerekli donanımı ücretsiz sundu. Kadınlar evlerinden çıkartıp toplumun tam ortasına koydu. Kendi doktorlarını, mühendislerini yetiştirdi, kendi çocukları dünyanın zirvesine çıktı defalarca.
Fakat bugün cumhuriyet kazanımlarımızın istisnasız hepsi saldırı altındadır. En basitinden en karmaşığına sahip olunan her cumhuriyet değerimiz yok edilmek istenmekte. Bu şartlar altında, bunları hiç düşünmeden, bu saldırıyı bizzat yapanları veya bir şekilde destekleyenleri sabitlemeden cumhuriyeti kutlamak, doğum gününde vefat eden birisinin taziyesine elde pasta ile gitmekten farklı bir durum değil. Gerçekte yaptıkları güneş gibi ortada olanların, 29 mayıs kutlamalarına sanki hiçbir şey umurumuzda değilmiş gibi duygulanıyoruz. Cumhuriyetin yok olmak üzere ve hatta bazı kazanımların ebediyen yok olduğunu fark edemeyip sanki 1924’teymiş gibi umarsız ve heyecanlı kutlamalar biraz lüks kaçıyor oysa. Gün kutlamak için durma değil, o acıyı ve ihaneti ve özlemi ve kederi bizzat yaşayan İzmirlilerden aldığımız emaneti müdafaa etme günü.
Ne halde olduğumuzu anlayıp, yapılması gerekenler için korkmadığımız 29 Ekimlere. Cumhuriyeti tekrar hak ettiği şanına kavuşturduğumuz nice 29 Ekimlerde birlikte eğleneceğiz. Söz.