Hamaseti sevmem. Zaten yıllardır garip bir hamasetle yaşayıp duruyoruz. Tanrım, ne zaman bitecek bu seviyesizlik, bu kabalık, bu kin, bu nefret ve bu hamaset, diyoruz. Bitmiyor, bitmiyor, bitmiyor! Cehalet tsunamisi milyonları katmış önüne, sürüklüyor. Ama onlar sürüklendiğini bilmiyor, gittiklerini sanıyorlar. Gittikleri yerin ortaçağ karanlığı olduğunu, bir daha dönemeyeceklerini, oralarda boğulup yok olacaklarını bilmiyorlar. Kanser, evet, çağımızın korkunç bir hastalığı, ama cehalet kanserden daha öldürücü, daha tehlikeli. Üstelik cehalet yalnızca bağnaz, çağının dışında kalmış kişileri değil, başkalarını da ölüme götürüyor.
İnat tarlasında ot bitmez, derdi rahmetli amcam. Cehalete inat da eklendi mi, yandı gülüm keten helva! İnatla beslenmiş cehaletin önünde durulmaz. Çünkü bildiğiniz bir barbardır o, bir vandaldır. Amok hastalığına tutulmuş bir gözü dönmüş gibi önüne geleni yakar, yıkar. Ta ki kendi başını yiyene kadar.
Kuşağım, 60’lı yılların aydınlığını yaşadı, o yüzden bilir. 27 Mayıs devriminin sağladığı görece özgürlük ortamı hayatlarımızı günlük güneşlik bir kiraz bahçesine döndürmüştü. Uzun sürmedi, pat diye 12 Mart! Deniz, Yusuf, Hüseyin idam edildiğinde 17-18 yaşlarındaydık. Ardından hemen her gün 15-20 kişinin öldürüldüğü o karmaşa geldi. Sokağa çıkamaz olduk. Bu sorunu çözmek iddiasıyla gelip herkesi evlerine tıkayan 12 Eylül faşizmi acılarımıza tüy dikti. Ondan kurtulduk derken Bahriye Üçok’u, M. Aksoy’u, U. Mumcu’yu, A. Taner Kışlalı’yı kaybettik. Sivas Katliamı tam bir depremdi. Çağın karasıydı ve hepimizin yüzüne sürüldü. O kara ile yaşıyoruz 30 yıldır.
Türkiye bu acılardan mutlaka bir ders çıkarır ve artık aydınlığa doğru koşmaya başlar, dedik demedik, yokluklara, yasaklara filan bir son vereceğini söyleyen bir siyasi grup iktidar oldu. Ünsal Ünlü haklı çıktı: “Bir siyasi İslamcı sizi kesinlikle yanıltmaz!” Yanıltmadılar. Aslında en başta da söylemişlerdi: Demokrasi bir tramvaydır, yeri gelir inilir. Onlar da indiler. Sonra adım adım, adım adım geldik bu günlere.
Deprem yalnız coğrafi bir terim değildir. Deprem yalnız jeoloji biliminin kavramı değildir. Deprem, insanda başlar. İnsan eğer insanlaşmamışsa, o deprem sürüp gider. Çünkü insanlaşma süreci gerçekleşse, önceden yaşadıklarından bir ders çıkarır, gereğini yapar. Yaşam alanlarını gidip fay kırıklarının tam da üstüne kurmaz. Kendilerine bile bir faydası olmayan bağnaz dincilere değil, bilim insanlarına kulak verir.
Bu deprem bizi bazı gerçeklerle yüzleştirip aklımızı yerine getirir mi? Öğretmenlik yıllarımda hatırlarım, bir konuyu sınıfta tam on bir kez anlatmıştım, evet tam on bir kez. Buna karşın hâlâ anlamayan oldu mu, diye soruyorsanız… Olmuştu, evet!
Amcam haklı: İnat tarlasında ot bitmez!