Kapitalizm eşitsizlikler yaratır ve sermaye birikimi geliştikçe, eşitsizlikler derinleşir. Belirli dönemlerde, derinleşen eşitsizlikler artık sermaye birikiminin devamlılığı için de bir şekilde tehdit haline geldiğinde; devlet müdahalesiyle eşitsizlikler azaltılmaya, durum idare edilebilir hale getirilmeye çalışılır. Bu bir yandan da görüntüyü kurtarmak ve eşitsizliklerin temel kaynağını gizlemek için “sivil toplum” da eşlik eder.
Ama şimdilerde ne devletin böyle bir müdahaleye mecali ve niyeti var, ne de görüntüyü kurtaracak bir durum.
Türkiye’de işsizlik, enflasyon ve bilumum iktisadi sorun derinleşti, halk beslenemiyor, barınamıyor, yaşayamıyor; telafisi uzun ve ağır hasarlar meydana geliyor. Salgın ve derinleşen eşitsizlik koşullarında, halk sağlığı ciddi bir toplumsal güvenlik meselesi haline dönüştü. Doğal ve yeterli beslenme, bir yaşam mücadelesi başlığı artık.
Her ne kadar doğal, sağlıklı ve yeterli beslenme için halkın duyarlılığı giderek artsa da toplumsal koşullar bu olumlu gelişmenin gerçekleşmesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bebekler ve çocuklardan başlayarak her bir yurttaşımız bugün eskisinden çok daha fazla doğal, sağlıklı ve besleyici gıdaya erişebilmeye ihtiyaç duyuyor.
Devlet, bu durumda, eşitsizliklerin azaltılmasına müdahale etmek yerine, Kliptokrasiye teslim olmuş durumdadır; olanaklarını sermayeden yana kullanmakta kararlıdır. Ortada, beslenemeyen bir toplum, umursamayan bir devletli iktidar ve kocaman bir boşluk vardır.
Halk sağlığı açısından büyük önem taşıyan doğal, sağlıklı ve besleyici gıdaya erişim, iki koldan mümkün kılınabilir. Bir yandan yukarıda değindiğimiz boşluk, kent iktidarlarının desteğini alarak güçlenen üreticilerin ve türeticilerin yaşama geçirdiği Gıda Egemenliği doldurulabilir ve bu aynı zamanda özgün bir demokrasi deneyimini de kazandıracaktır. Agroekoloji, yani doğayla uyumlu tarım ile elde edilen ürünlerin, üreticiler ve tüketicilerin menfaatine ve kontrolünde bölüşülmesi olarak tarif edebileceğimiz Gıda Egemenliğini konuşmaya devam edeceğiz; şimdilik ikinci başlıkla devam edelim.
Doğal, sağlıklı ve beleyici gıdaya erişimin ikinci başlığı da bu alanın bilgisine erişebilmek. Yani eğer ne zaman, neyi, nasıl pişirip nasıl yiyeceğinizin doğru bilgisine sahip değilseniz, o gıdaya erişebilmeniz, sağlıklı beslenmek için yeterli olmayacaktır.
Gıdaya erişimde derinleşerek süregelen eşitsizlikler; gıdanın doğru tüketimi ve beslenme süreçlerinin bilgisinde de devam ediyor. Bir yandan tarikatların cemaatleri diğer yandan televizyondan internete ve sosyal medyaya her türlü mecrada satış ve kar peşindeki sağlık tüccarları. Ve elbette görece “iyi” gıdaların yüksek fiyatları…
Kentteki eşitsizliklerin giderilmesi konusunda “yerel eşitlik eylem planları” yapan kent iktidarlarının, bu konuda halkın doğal, sağlıklı ve besleyici gıdanın bilgisine ulaşabilmesi için de adım atması; her kentte halka beslenme danışmanlığından planlamaya kadar her fırsatta hizmet üretilmesi de gerekiyor. Çünkü bilgi iktidarını kamusallaştırmak, önemli bir kamu hizmetidir; zor değildir ve gerçekten büyük bir ihtiyaçtır.