Aristo, Büyük İskender’i “Görmezsen eksik kalırsın!” diyerek uyardığında, İzmir, Antik Çağ’ın zirveye ulaşmış en etkileyici şehirlerinden biriydi.
Efsanelerle, tarihsel olaylarla örülmüş bu şehirde, yalnızca tanrıların değil, insanların da adlarını ölümsüzleştirme çabaları bir o kadar büyüktü. Ancak, belki de tarihteki en büyük yıkımlardan birine imza atan bir adam, bu ölümsüzlük arzusunu gerçekleştirmek için doğanın en kudretli yapılarından birini ateşe vermişti: Artemis Tapınağı.
Artemis Tapınağı alevler içinde yok olurken, Makedonya Kralı Büyük İskender aynı gece doğarak tarih sahnesine adım atıyordu.
Artemis Tapınağı’nın içi, devasa mermer sütunlarla çevrili, ışığın zeminle buluştuğu ihtişamlı bir alandı. Sütunların üst kısmında tanrıçanın gücünü simgeleyen heykeller, duvarlarda ise avcılık ve doğa sahneleriyle bezeli freskler yer alıyordu. Mermer zemin, zamanla aşınmış olsa da zarafetini kaybetmemişti. Tapınağın merkezinde altın ve gümüşle işlenmiş Artemis heykeli, etrafına parlak bir ışık yayarak tapınağın tüm ihtişamını yansıtıyordu. M.Ö. 356 yılının 21 Temmuz gecesinde, Herostratus adlı Efesli bir adam, Artemis Tapınağı’nı ateşe verdi. Bu tapınak, o dönemin en muazzam yapılarından biri, dünyanın yedi harikasından biriydi. Altın sütunları, zarif heykelleri, gösterişli taşlarıyla, tüm dünyaya Efes’in büyüklüğünü haykırıyordu. Fakat o gece, tapınak alevler içinde kalmıştı.
Herostratus, adı tarihe kazınmış ilk kişi değildi, ancak kesinlikle tarihe geçmek uğruna en büyük yıkımlardan birine sebep olan ilk kişiydi. “Adımı ölümsüzleştireceğim” diyerek, bir tapınağın kül olmasına yol açtı. Bu eylem, bugüne dek birçok saldırı ve yıkımın ardında yatan karanlık tutkusunu simgeleyen Herostratus Sendromu‘nu doğurdu. Herostratus Sendromu, bireylerin adlarını tarihe kazımak ya da dikkat çekmek için yıkıcı eylemlerde bulunma arzusudur.
Ama belki de İzmirliler, bu tapınağın ateşe verilmesini ve ardında bıraktığı şaşkınlıkla birlikte tarihe adını kazandıran bu isyanı pek de bilmezler. Artemis Tapınağı’nın alevleri, Efes’in ışığını karartmış ve çok kısa bir süre içinde, şehri tüm dünyaya tanıtan bu muazzam yapı yok olmuştu. Tapınaktan geriye sadece birkaç mermer blok kalmıştı.
Bugün, İzmir ve Selçuk’ta gezdiğinizde, Artemis Tapınağı’nın yıkıntılarına sadece taşlardan bakabiliriz. Ancak o taşlarda, zamanın derinliklerinden çıkıp gelen bir öykü var: Bir adamın ismini ölümsüzleştirmek için bir tapınağı ateşe vermesi. O tapınak artık yok, ama arkasında bir efsane bıraktı. O efsane, her yıkımda adını duyurmak isteyen bir adamın, tarihe adını kazandırmak için yapabileceklerinin sınırlarını anlatan bir öykü olarak hafızalarımıza kazındı.
M.Ö. 324’te, Artemis Tapınağı’nın yıkıldığı gece, tanrıça Artemis, Büyük İskender’in doğumuna tanıklık etmek için tapınaktan ayrılmış ve böylece tapınak, korumasız kalarak alevlere gömülmüştü. İlk tapınak yangını dünya tarihine geçti, peki İzmir’in derinliklerinde tarihe damgasını vuran daha ne sırlar gizli?
İzmir gizemleri ve efsaneleri yüreğinin derinliklerinde saklayan sihirli bir kutu gibi. “Meraklı kâşiflerin kapağı aralamasını bekliyorum” der gibi fısıldıyor bizlere.