İktidar anayasayı değiştirebilir mi? Kolay değil.
Peki Bahçeli neden durup durup Anayasa Mahkemesini ortadan kaldıralım diyor? Onlara akıl verenler bu kadar cahil olamaz. Devlet varsa elbette anayasa da olacak. Anayasa da kuşkusuz bir anayasa mahkemesini gerekli kılar.
Anayasa mahkemesinin tüm üyeleri AKP iktidarı döneminde seçildi ve atandı. Yargıtay da öyle. O zaman bu patırtı niye. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Acaba danışıklı dövüş mü?
Bu konu tartışılmaya uzun süre devam edecek. Seçenekleri değerlendirdiğimiz zaman demokrasiden uzaklaşmaya devam edeceğimiz anlaşılıyor. Şöyle ki, bugün için birisi gözaltına alındığında, kendisine yüklenmeye çalışılan suçun kanıtı o anda olmasa bile parmaklıklar altına yollanabilir. Savcının dosyayı hazırlaması için zaman sınırlaması yok. Eskiden dosyalar bir hafta, bir ay içinde hazırlanıp mahkemenin yoğunluğuna göre duruşma takvimine alınıyordu.
Son yıllarda dosyanın hazırlanması konusunda farklı gelişmeler oldu. Savcıların dosyayı hazırlaması aylar, yıllar aldı. Hatta yargıçların dosyayı okuma süresi bile kamuoyunda tartışıldı.
Seçeneklerden birisi, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararı verirken dosyanın yeniden görüşülmesi için iadesi yerine maddi tazminattan başka bir karara hükmetmemesi. Yani ceza alırsan, bireysel başvuru hakkını kullanırsan alacağın en fazla tazminat olabilir.
Özetle; istediğini içeri at, istediğin kadar yatır. Gerektiğinde mahkûmiyet kararını olabildiğince geç ver, yatmaya devam etsin. İtirazı olursa biraz para alır o kadar. Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci başlasa da karar uygulanmayınca tazminat ödenir olur biter.
İşte bunun adına demokrasi değil, açıkça faşizm diyebiliriz.
Aydınların sürekli gözaltına alındığı, serbest ifade ve gösteri hakkının engellendiği ortamlara demokrasi denemez zaten.
Ülkemizde ulusumuzun beyni yandaş medya kullanılarak her yıl kış aylarında yıkanır. Bu ortam, bahar aylarında değişir. 18 Mart Şehitleri Anma günü ve Çanakkale Deniz Zaferi ile başlar, 23 Nisan, 19 Mayıs, Lozan, Montrö, Büyük Taarruz ile devam eder, 29 Ekim ve 10 Kasım’da doruğa ulaşır. Neyin doruğu? Ulusal bilincin ve Atatürk, silah arkadaşları ve bir ulusun bağımsızlık ve özgürlük bilincinin doruğundan söz ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk düşmanları ne kadar yasa çıkarıp kendinden yana olmayanları hapse atmakla tehdit ederse etsin, halkı ekonomik olarak ne kadar ezerse ezsin, beşli çetelerce ve yurt dışı ilişkilerle ülke kaynaklarını dışarıya transfer ederse etsin, bu şaşaalı yaşamın bir sonu var. Gelecek, gençlerimizin açık ufukları ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk sevgisiyle aydınlanacak.