Osmanlı döneminde bugünkü Suriye arazisinde yaşayanların kendi aralarında büyük bir sorunu olmadı. Aidiyetleri yani mezhebi, dili, dini, kültürü farklı insanlar köylerde, kentlerde inançlarını özgürce yaşadılar. Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra yapılan Sevr Anlaşması (25 Nisan 1920) ile bölgenin kaderi değişti.
Fransa, Sevr Anlaşması sonrasında birçok politik oyun sergiledi ve bugünkü Suriye, Lübnan, Hatay’ı içine alan yerlerin yönetimi Fransızlara verildi. Fransız mandasında 2 yıl içinde altı devlet kuruldu. Şam, Halep, Nusayri, Cebel-el-Dürzi, özerk İskenderun sancağı, Büyük Lübnan devleti.
Mustafa Kemal bölgeyi iyi bildiği için, Hatay’a büyük önem verdi. 23 Temmuz 1939 günü ana vatana katılış töreninde, Antakya'da kışladan Fransız Bayrağı indirilerek Türk Bayrağı çekildi. Böylece, Türkiye'nin 67'nci Vilayeti kurulmuş oldu. Lübnan 1944’te, Suriye 1946’da bağımsızlığını kazandı. Suriye’de yaşayanlar her zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarından yararlandılar. Türkiye ile Suriye hududu çizilirken ailelerin bir kısmı Suriye’de kaldı. Suriye’deki bazı Türklerin kardeşleri bile sınırın bu tarafında kaldı. Suriye’deki Türkler, Türkmenler, Çerkezler, Araplar ve diğer gruplar her zaman Türkiye’ye gelip gittiler. Ziyaret ve ticaret tüm engellemelere karşın her zaman yapıldı.
2000’li yılların başında Halep, Hama, Şam kentlerine birkaç kez iş ziyaretim oldu. Suriye halkının tamamının bizlere ne kadar sıcak davrandığını burada vurgulamalıyım.
Suriye’de devlet politikası olarak, Baba Hafız Esad döneminden gelen Türkiye aleyhine çalışan terör örgütlerine sahiplenme politikası oğul Esad döneminde de sürdü. Halklar bundan etkilenmedi. Ancak 2011 yılında uygulamaya konulan “Arap Baharı Projesi” ile halkları, grupları birbirine düşürme eylemleri yapıldı, katliamlar başladı. DAEŞ, IŞİD masum halkı öldürmeye başladı, köylerde sözü dinlenen hocaları katletti, yerlerine kendi hocalarını yolladı. Türkiye’deki kitleler bundan etkilenmedi ama Suriye’de yaşayanlar terör örgütlerinin zulmü altında ezildiler.
Bu yapay terör örgütleri neden ortaya çıktı? Bunda Amerika’nın Rusya ile dolaylı savaşının etkisi var m? Kuzey Irak’tan başlayarak, Suriye’nin kuzeyinden geniş bir bantta oluşturulmaya çalışılan, Erdoğan’ın deyişiyle “teröristan” devletinin kuruluş amacı nedir? Bu devletin zaman içinde Hatay’ın içinden veya altından Akdeniz’e ulaştırılması ile Rusya’nın Akdeniz üssünün ortadan kaldırılması mıdır?
Sorular daha da artırılabilir. Bugün için ABD tarafından planlanan ve geliştirilen terör örgütlerinin Suriye içinde savaşarak yer değiştirmesi gibi bir hissiyatım olduğunu söylemeliyim. Özellikle PKK/ PYD örgütlerinin Münbiç’in doğusuna Amerikan üssüne yakın yerlere yürümesi ilginç değil mi? Bu hareket sırasında kimsenin onlara dokunmaması da bana manidar geliyor. Yine de birkaç gün sonra şöyle yaptık, böyle vurduk haberleri gelir mi, bilemiyorum.
Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzun süreç içinde Anadolu insanı ve Orta Doğu insanı iç içe yaşamıştır. Bunu Selçuklulara kadar götürmek mümkün, nerede ise 1200 yıllık bir beraberlikten söz ediyorum.
Bu nedenle kendini Türk sayan insanlar dünyanın her yerinde var. Türk bayrağını evinde, arabasında, göğsünde taşıyanlar gün gelince bayrağını ortaya çıkarır. HTŞ’nin işgal ettiği Halep’ten çıkarılmasından sonra Halep surlarına Türk bayrağının asılması gurur vericidir. Orada yüzyıllardır yaşayan Türklerin astığı özgürlük bayrağıdır. DEM Partinin Halep’te Türk bayrağının asılmasına itirazını kınıyorum. Bayrak asılmasına itiraz edenlerin Türk kökenli olmamasını anlarım ancak Türkiye Cumhuriyeti düşmanı gibi söylemini kabul edemem.
Suriye birkaç parçaya bölünürse, uzun dönemde bir değil dört düşmanımız olur. Kuzey Irak’tan Akdeniz’e kadar “sınır ötesi” güvenli alan herkes için gereklidir.