Türkiye ilginç bir ülke. Her gün hareket dolu. Trafik kazalarından, hastane sahtekarlıklarına, iş kazalarından hileli gıdalara kadar çok yönlü hareket. Sabah evden çıkıyoruz, akşama kadar neler oluyorsa, eve geldiğimizde birçok yeni olay.
Örneğin; Genç bir çocuk Kadıköy’de çarşıya gidiyor bir malzeme alacak, birisi ona omuz atıyor, “ne kadar yakışıklısın” diyor. İki dakika geçmeden omuz atan kişi geri gelip ‘yakışıklı’ dediği 15 yaşındaki çocuğu 5 yerinden bıçaklıyor. Sonra da diyor ki, “yanındakine bıçak salladım ona geldi.” Nasıl bir tesadüfse 5 kez aynı kişiye denk gelmiş.
Her gün böyle onlarca olay var. Bu işi yapanların savunmaları da ayrıca garip.
Televizyonlardaki ana haberler bu tür haberlerle dolu. Bunlara eskiden gazetelerin üçüncü sayfa haberleri denirdi. Kanlı olaylar, kazalar, vurdu-kaçtılar, soygunlar… Şimdi bunlara siber dolandırıcılıklar eklendi. Eskiden Sülün Osman, Banker Kastelli öyküleri vardı, bugün “Seçil Erzan, Dilan Polat” öyküleri var. Nedeni belli; havadan para kazanmak, parasını beş on kez katlamak isteyenler dolandırıcılar için” potansiyel saflar” kitlesi. Ülkemizde nüfus 86 Milyon. Bu kadar nüfus arasında ister okumuş ister eğitimsiz olsun, çabuk zengin olma hayali ile yaşayan milyonlar vardır herhalde. Bu hayali onlara satanlar da doğal olarak çıkıyor. Senaryolar değişik, birçok profesörü, iş adamını filan ikna edebiliyorlar.
Siyaset biraz daha farklı. Sizin desteklediğiniz partinin iktidar olması, sevdiğiniz liderin devletin başına geçmesi, doğrudan “maddi olanak” sağlamasa da size gurur verir. Liderler de partilerini yönetirken kitlelere umut aşılamak zorundadırlar. Liderler yanlış yapsa bile, okumuş okumamış olsun “müritleri” dediğimiz bazı sevenleri, seçmenler “o ne derse o” der, başka bir şey demez.
Bu düzende lider hakimiyetli partiler çoğunlukta olmasına karşın, “parti içi demokrasiyi işleten, işletmeye çalışan veya işlettiğini iddia eden” partiler de var.
Peki 86 milyon nüfusta öylesi var böylesi var, o partisi var bu partisi var, sistem nasıl çalışıyor. Bana sorarsanız sistem yüksek duvarlar arkasında yürüyor. Bir başka anlatımla büyük bir daire içinde 86 milyon “tiyatro” oynuyor. Ne tiyatrosu derseniz; 86 milyonun herhalde en az yüzde 95’i sabahtan akşama kadar çalışarak karnını doyurmaya çalışıyor. Zamanı gelince bu dünyayı terk ediyor. Huzurlu mu? Muhtemelen değil ama “sabır ve şükür” egemen olursa, şikâyeti seslendirmek söz konusu olmaz.
Kalan 4 milyon içinde ülkeyi ileriye götürecek politikaları geliştirecek, ülkeyi yüksek duvarların içinden dışına taşıyacak, yani içinde dönüp durduğumuz daireyi kırarak ülke insanını sonsuz özgürlüğe ve mutluluğa götürecek insanlar mutlaka vardır. Dileğimiz bu insanların görüşlerinin, önerilerinin siyasetçilere yol göstermesi. Bir başka tarafından bakarsak, siyasetçilerin bu kişilere itibar ederek görüş ve önerilerini yaşama geçirmeye çabalamaları.
Yoksa bu yıl da gelecek on yıl da yirmi yılda da yüksek duvarlar arasında siyasetçilerin tiyatrosunu izleriz.