Halep, Hama, Humus, Şam. Rejime muhalif tüm gruplar bir arada hareket etti. Özetlersek, Suriye’de iç savaş yoktu, Esad’ı devirme hareketi vardı.

Sonuç alındı, Mevcut başbakanla yapılan görüşmelerden sonra Muhammed Beşir’in geçici hükümetin başbakanı olmasına karar verildiği açıklandı. Muhammed Beşir HTŞ’nin, Şam Kurtuluş Heyetinin yönettiği Suriye Kurtuluş Hareketi’nin başbakanlığını yapıyordu, Suriye’nin başbakanı oldu.

HTŞ Amerika’nın, Birleşmiş Milletler’in, Türkiye’nin 7 yıl önce terör örgütü olarak kabul ve ilan ettiği bir silahlı, cihatçı örgüt. Şimdi Afganistan’daki Taliban’ın hükümet olması gibi, onlar da Suriye’de hükümet oldular. Yeni anayasa çalışması sonunda ortaya neyin çıkacağı şimdiden belli.

27 Kasım’da Halep’e giren HTŞ ve bazı muhalif gruplar 7 Aralık’ta Şam’ı ele geçirdi.  Esad rejimini on bir günde yıkan bu silahlı hareketin sadece HTŞ tarafından planlandığını, harekete diğer muhalif grupların aniden onlara katıldığını söylemek söz konusu olabilir mi? Tabii ki hayır!

Binlerce askerin yemesi, içmesi, mühimmatı, araçlarının yakıtı 11 günde nasıl temin edildi. Değişik görüş ve inançtaki onlarca muhalif gruplar, kendi aralarındaki çatışmayı bir yana bırakıp HTŞ’nin eylemine nasıl katıldı?  

Komplo teorilerini bir yana bırakarak, Suriye’nin yeniden şekillenmesinde Amerika ve Rusya arasında bir “mutabakat” olduğu hissiyatımı söylemek istiyorum.
Suriye’nin silahsızlandırılması konusunda “sahipsiz” silahların PKK/ YPG tarafından Fırat’ın doğusuna taşınması eyleminde Türkiye gerekli müdahaleyi yaptı. Mevcut silah tesisleri, havaalanları ise İsrail tarafından bombalandı. Trump’ın önceki başkanlığında verdim dediği Golan Tepesi işgal edildi.

Şu anda Suriye Silahsız, çaresiz bir durumda. Yeni hükümete silahlı saldırı yapıldığı zaman yanıtlayabilecek durumları yok. Biraz “tahrik edilirlerse” gruplar da iç çatışmaya girebilir.

Muhtemelen seçim propagandası sırasında Trump’ın vaat ettiği bir günde savaşı durdururum sözünü yerine getirmek için Biden yönetimi Suriye şekillendirilmesi projesini yürürlüğe koydu. 20 Ocak’ta Trump görevi devir aldığı zaman Suriye Savaşı bir anlamda bitmiş olacak.

Ancak, 2025 yılı için nasıl bir program yaptılar, onu bilemiyoruz.

Şam’daki Sednaya hapishanesinin işkence odaları ile ilgili görüntüleri izlediğimde çok etkilendim, 1983 yılına gittim birdenbire. Kaddafi’nin özel birliği tarafından korunan Tripoli’deki hapishanede geçirdiğim bir haftayı hatırladım. Nedeni belli olmamakla birlikte bir buçuk metre genişlikte 2 buçuk metre uzunluktaki beton zemin üzerine konmuş bir sünger yatakta bir hafta yatmak zordu. Günde bir kez tuvalete götürülmek vardı, ama sünger yatağı içini parçalayıp tuvalet kağıdı yerine kullanılan, hatta süngeri koparmadan yatağın kullanıldığı bir atmosferde, kokular baskındı. Buna katlanılır ama zaman zaman işkence görenlerin küçücük demirli penceremden giren bağırışları içimi parçalıyordu.

Suriye’deki görüntüleri normal şartlarda yaşamayanlar hayal edebilir, yaşayanların ise içi sızlar.
Diktatörlerin yaptığı baskıların ötesinde uyguladığı hapishane işkenceleri, gün gelir diktatörlerin sonunu hazırlar.
Baskı rejimlerinin olduğu ülkelerde inşaat firmalarında çalıştım, zira sıkıntı varsa Türk inşaat firmalarının iş yapma şansı var. Bu ülkelerde çalıştıktan sonra ülkemize gelince, şurasını iyi anlıyoruz: Türkiye sadece doğa olarak değil, yaşam olarak da bir cennet. Kıymetini bilelim.