Ekrem İmamoğlu, anasının ak sütü gibi helal şekilde kazandığı İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi sonrasında yaptığı tarihi konuşmada, korku duvarının yıkılmasına büyük katkı sunan bir çağrıda bulundu: “Artık konuşma vakti. Artık sanatçısı da, iş insanı da, işçisi de, öğretmeni de, memuru da konuşacak, herkes konuşacak!”
Bu çağrı sonrasını hep birlikte izledik, izliyoruz. Başta ünlüler olmak üzere, herkes yakın geçmiştekine nazaran daha cesur şekilde konuşuyor. Cesaret işte, bulaşıyor.
***
İlk gençlik yıllarımdan itibaren sendikal hareketi yakından takip ediyorum. Devrimci mücadelenin genç bir parçası olduğum öğrencilik yıllarımda çokça sendika kongresi, işçi toplantısı, gençlik kurultayı, dernek etkinliği vs izledim, bir kısmının örgütlenmesinde görev aldım.
Bugün ise; mesleğim gereği Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şubesi’nin Olağan Genel Kurulu’na katıldım.
Açıkçası hayal kırıklığına uğradım.
‘Mizansen’ şöyle gelişti.
Neden o kadar küçük bir odada yapıldığına anlam veremediğim genel kurul, üyelerin bir kısmı dışarıda, bir kısmı içerideyken Genel Başkanın kısa konuşması ve saygı duruşu ile başladı.
Genel Başkan’ın uzun uzun konuşmasına ne hacet!
Gazetecilerin uzun uzun anlatılacak sorunları mı var?
Gazetecilerin örgütlülüğü zayıf falan mı?
Sendikanın aşması gereken problemler mi var?
Ülke sanki derin bir demokratik ve ekonomik krizden mi geçiyor?
Böyle düşünülmüş olacak ki, üyelerin tamamı içeriye çağırılmadan, ‘uygun’ görülen bir anda kongre başlamış ve Genel Başkan da kısa bir konuşma yapmış.
Genel Kurul’un başladığı duyurulmayan onlarca üyeden biri olarak; ben saygı duruşu anına denk gelebildim.
Sonrası daha vahim!
Tüm üyelere önceden gönderildiği iddia edilen (Ben dahil bir çok üyeye ulaşmadığını biliyorum) Faaliyet Raporu’nun okunmaması için Genel Başkan’ın yönettiği divana mevcut yönetim tarafından bir dilekçe gönderildi. “Faaliyet Raporu’nun okunmamasına…” deyip, ‘kabul edenler, kabul etmeyenler’ sayıldı. Bir şubenin 3 yılda ne yaptığının okunmaması kabul edildi.
Sonra “Faaliyet Raporu üzerine konuşmak isteyen var mı?” diye soruldu. Kimse konuşmak istemedi.
“Mali Rapor üzerine konuşmak isteyen var mı?” diye soruldu, yine kimse konuşmadı.
“Dilek ve temenniler bakımından bir şeyler söylemek isteyen var mı?” diye soruldu, yine kimse konuşmadı.
Mevcut Şube Başkanı’na “Sen konuşmak ister misin?” diye soruldu. Önce “Yok” dedi, sonra çıkıp gelenlere teşekkür etti, Anneler Günü’nü kutladı ve indi.
Aday olanların dilekçeleri istendi, seçime geçildi.
Memleketin türlü meseleleriyle haşır neşir olan gazeteciler, kendi meseleleri üzerine konuşamaz mı? Konuşamadığından değil! Konuşması için bir zemin özellikle yaratılmadığından kimse konuşmadı!
***
Kongreyi yazacağımı Genel Başkan’a söyledim, “Sen konuşsaydın, yazma hakkın olurdu” diye ‘gazetecilik dersi’ verdiği için, kendimle ilgili de bir özeleştiri yapayım: Vallahi, mevcut Şube Başkanı konuşmayınca, mevcut yönetimden kimse konuşmayınca, yönetime aday olanlar konuşmayınca, yıllardır sendikada öyle ya da böyle görev alanlar konuşmayınca; ‘atı alan seçimlere geçmeye çalışınca’, ben de ‘utandım’ konuşmadım!
***
Sadece 1 kişi konuşsa, hemen söz isteyip konuşacaktım. O konuşmamdan iki üç ara başlık yazayım:
-Sendikacılık bu değil!
-Gazetecilerin haklarını savunmak, TGS Şube Başkanı’nın protokol protokol gezmesiyle olmuyor.
-Sosyal, ekonomik haklarının yanı sıra, gazetecilerin kendi içlerinde mesleki dayanışmaya da fazlasıyla ihtiyacı var. Meslek ciddi bir itibar kaybı yaşıyor ve bu ancak mesleki dayanışma ile aşılabilir.
-‘5N,1K, 1S’ başlıklı kampanya yeniden ilk günkü heyecanla ele alınmalı, sendikanın ayrıca sigortasız çalıştırılan, stajyer olan ya da üniversitede Gazetecilik Bölümü’nde okuyan genç gazetecilere yönelik özel bir çalışması olmalı.
-AB projelerine harcanan enerjinin 10’da 1’i gazetecileri bir araya getirmeye harcansa, ne sendika böyle olur, ne de gazetelerin-gazetecilerin hali…
-Protokol, protokol gezmek tek başına belli ki bir şeye yaramıyor; yarasa bugün İzmir’de Türkiye Gazeteciler Sendikası gibi bir köklü kuruluşun Genel Kurulu’na o gezilen protokolden de isimler gelirdi, gelemese tebrik mesajı gönderirdi.
Neyse…
***
Peki bugün neden böyle oldu?
Sendikal anlayışına çokça güvendiğim arkadaşlar neden böylesine berbat bir kongreye sebep oldu?
Çünkü, sendikal örgütlenmenin temeli olan Toplu İş Sözleşmesi’nin (TİS) önemi değil, örgütlü örgütsüz gazetecilerin sorunları değil; şubenin ve genel merkezin ‘bekası’ esas alındı.
İzmir’de TGS’nin TİS imzaladığı tek gazete olan 23 üyeli 9 Eylül Gazetesi, Genel Kurul sürecinden dışlandı, önerileri dikkate bile alınmadı.
Hal böyle olunca, 9 Eylül Gazetesi üyeleri de ayrı bir liste çıkardı.
Kaldı ki onlar, 1 Mayıs’ta 20 kişiyle (!) yürüyen TGS kortejinin yüzde 80’ini oluşturuyordu, İzmir’de sendikaya (TİS imzaladıkları için) düzenli aidat veren tek kurumdan üyelerdi.
***
Sırf mevcut başkan Halil İbrahim Hüner, protokollerde poz verebilsin, İzmir Şubesi de Genel Merkez seçimlerinde çatlak ses çıkarmasın diye, sendikal mücadeleye ve İzmirli gazetecilerin yaşadığı türlü sıkıntıların çözüm umuduna hançer vuruldu.
TGS, Şube Kongresi öncesi; örgütlü-örgütsüz, sahada çalışan tüm gazetecileri bir araya getirebilir, onlarla mesleğin sorunları ve memleketin ahvali üzerine irili ufaklı toplantılar yapabilir, Şube Kongresi’ni de ‘herkesin uzun bir süre konuştuğu’, anlaştığı ve sözleştiği şekilde örgütleyebilirdi.
3 yıl İzmirli gazetecilerin sorunlarına karşı birliğini örgütlemekle yükümlü olacak olan yönetim, -kişilerden bağımsız- ölü doğdu.
***
Okurlarımız; benim yönetim kurulunda vs görev almadığımı düşünerek sırf muhalefet etmek için muhalefet ettiğimi sanmasınlar. Genel Başkan aylar öncesinden Şube Yönetimi’nde görev almam gerektiğini söylemesine ve önermesine rağmen, (Dahası bende kalsın) şehirde ve sendika üyeliğinde yeni olduğum için, koşullarım henüz uygun olmadığı için kabul etmedim.
Genel Merkez seçimlerinde delege olacak adaylar listesinde, muhalefetin önerisiyle yer aldım ve mevcut yönetimin (Ve dolayısıyla da –hatta doğrudan- Genel Başkanın) listesini delerek, üst kurul delegesi oldum.
Kaldı ki; bence orada da İzmir’de TİS imzalanan, sendikaya üye olan ve kortejini ‘dolduran’ 9 Eylül Gazetesi’nden daha fazla isim olmalıydı.
Nasipse; Genel Merkez seçimlerinde bir delege olarak, kısaca İzmir Şube Kongresi’nden bahsedeceğim. Şahsıma oy verenlere teşekkür ederim.
***
Şube için hiç mi şans yok?
Var!
Bir önceki seçimde bir daha aday olmayacağını söylemesine rağmen, yeniden aday olan, sahada fiili gazetecilik yapmayan, bugün de bir hayli çizik yiyen Halil İbrahim Hüner, Yönetim Kurulu’nun kendi içinde yapacağı oylamada başkan seçilmemeli.
Bir üye ve sendikal mücadeleye duyarlı bir vatandaş olarak önerim şudur: Sendika içerisinde seçim döneminde oluşan yarılmayı ortadan kaldırmak için, iki ayrı listede de yer alarak en fazla oyu alan, İzmirli gazetecilerin yakından tanıdığı, sahada çalışan, protokolü değil meslektaşlarını tanıyan Belma Yücel Şube Başkanı olmalı.
Yeni seçilen yönetim kurulunu her şeye rağmen tebrik ediyor, mücadele etmek istedikleri her an yanlarında olacağımızı bildiriyor ve çağrı yapıyorum: Yeni bir sayfa açın. Genel Kurul’da 13 üyesiyle oy kullanan Ege Telgraf’ta Toplu İş Sözleşmesi imzalayın! Belma Yücel’i başkan seçin, ayrışmayı ortadan kaldırın, birliği yeniden kurup, süreci yeniden başlatın.
Geç kalmış sayılmayız.
‘Herkes konuşsun’, gazeteciler, gazetecilik, sendikal mücadele ve halkın haber alma özgürlüğü için hep beraber çalışalım!
***
Gazeteci olmayan okura not: Rahat olun, inanın, her şey çok güzel olacak. Öyle ya da böyle haramilerin saltanatını yıkacağız!