Bu hafta aslında gündemim bambaşkaydı.
Her ay enflasyonun ayakları altında ezilen, kuş kadar maaşlara ne kadar zam yapılacağı, kimin ne kadar beklediği, kimlerin kimlerle, ne pazarlıklar ettiği falan.
Nihayetinde başka bahara kalan umutlarımız gibi, bu hafta gündemimi küçücük bir haber için gelecek haftaya erteleyiverdim.
***
Gazetemizin daimi okurları, dün mutlaka görmüştür. Yaşam sayfamızda manşete taşıdığımız çok güzel bir haber vardı. İyi bir şeyler okumaya-duymaya hasret kaldığımız bu dönemde içinizi ısıtacak türden bir haberdi. İzmir’in Beydağ İlçesi’nde sırtını Aydın dağlarına veren Adagüre Köyü’nde 19 çocuğa ve 30 kadar kediye öğretmenlik yapan, pandemi nedeniyle okuldan soğuyan köy çocuklarına, okulu yeniden sevdirmeye çalışan bir öğretmenin; Evrim Mutluay'ın haberi.
Anadolu Ajansı’nın haberine göre (şaşırmayın arada böyle şeyler oluyor) Adagüre İlkokulu’nda tayin olan öğretmen Evrim Mutluay'ın okulda yaptığı farklı eğitim uygulamaları ve okulun fiziki imkanlarına sunduğu katkı dikkati çekiyor. Görev yaptığı Adagüre köyünde yaşayan Mutluay, okuldaki boş durumdaki depoyu kediler için düzenledi ve konforlu bir yuvaya dönüştürdü, geçen yıl sahipsiz 12 yavru kedinin bakımını üstlendi. Bu yıl sayıları 30'a yaklaşan kediler, ders saatlerinde sınıfta geziyor, teneffüslerde bahçede çocuklarla oyun oynuyor.
***
Merak etmeyin ‘kaldı mı böyle öğretmenler’ romantikliğinde bir hikaye anlatmak derdinde değilim. Haberi ilk gördüğümde, ‘Kesin yeni öğretmen, atanmış olmanın dayanılmaz hafifliği ile kolları sıvamış’ diye düşündüm. Sonra haberin detaylarını okuyunca Evrim Öğretmen’in 16 yıldır öğretmen olduğunu öğrendim. Haber fotoğrafları arasında Evrim Öğretmen’in çocuklara çorba dağıttığı bir fotoğraf vardı.
Bir köy okulunda kedilere yuva, çocuklara çorba yapan bir öğretmen. Büyüklerimizin anlattığı gibi tüm sınıfların bir arada okuduğu 19 kişilik bu okul, bana akıntıya karşı yüzmeyi hatırlattı.
***
Çocukların gelişimi ve hayata karşı tutumunda öğretmenlerin, anne ve babalar kadar önemli olduğu gerçeğini artık anlatmaya bile gerek yok. Ama sosyal, ekonomik ve politik olarak yıpratılmış. Sınavlarla, kanunlarla, KHK’larla sınanmış, üye olacağı sendika bile kendisine sorulmayan öğretmenlerin artık değil çocuklara, kendilerine bile alan yaratacak hali kaldığını düşünmüyordum.
Haberde öne çıkarılan şey 30 kedi ile çocukların kurduğu bağ olsa da benim ilgilendiğim Evrim Öğretmen’in 19 öğrenci ile kurduğu bağ, tek katlı okullarına girdiklerinde, dışarıda gürül gürül akan dünyaya inat hep birlikte şehriye çorbası içmeleri. Bir öğretmenin kendisinde, insan, hayvan ve doğa sevgisi olan bir dünya yaratabilme gücünü bulabilmesi. İşte bu hayata tırnaklarını geçirmekle ilgili bir şey, çocuklardan umudunu kesmemekle, bir şeylerin elbet değişeceğine inanmakla ve Nazım’ın dediği gibi, 70’inde bile zeytin dikmek gibi bir şey.
***
Bu hafta asgari ücret zammı ile ilgi yazmama sebebim işte bu haber. Bu haber, unutacağım bir haber olmasın istedim. O çocukların yıllar sonra bile hatırladıkları sevgi dolu okul, benim yazılarım arasında dursun. Arada ‘Evrim Öğretmen’in akıntıya karşı yüzüşüne’dönüp bakayım istedim.