Geçmişe ait ne varsa al gel, beklerim. İnsanların yüzleri aşınmış belli belirsiz bir fotoğraf karesi, eski bir gazete sayfasında yazı, sayfaları sararmış eski bir kitap, geçmişlerden içimizi delip geçen bir şiir, şarkı… Sonra… Gülten Akın’ın dediği gibi “Sonra işte yaşlandım”
Beni en çok heyecanlandıran, ortak bir noktada buluşup birlikte güzel işler yapan insanların hikâyeleridir. Çiğdem Talu ve Melih Kibar ikilisi Erol Evgin’i söz ve besteleriyle yukarılara taşıyan ikilidir. Çiğdem Talu yazdığı sözlerle Melih Kibar besteleriyle bizleri kah neşelendirmiş kah hüzünlendirmişlerdir. Çiğdem Talu’nun büyük dedesi Recaizade Mahmud Ekrem, yani “Araba Sevdası” romanın yazarıdır.
Melih Kibar, Çiğdem Talu ile tanıştıktan sonra birlikte beste ve söz çalışmalarına başlarlar. Melih Kibar besteyi gönderir Çiğdem Talu söz yazar veya tam tersi çalışırlar.
Aralarında yeni yeni başlayan yakınlaşma belki de tam aşka dönüşecekken mecburi bir ayrılık kapıyı çalar. Melih Kibar kimya mühendisliği masterı yapmak üzere İngiltere’ye gitmek zorundadır. Babasıyla birlikte Londra’ya gider. Gittiği gece bir fırtınaya yakalanır. İnanılmaz bir fırtınadır ortalık yıkılıyordur. Morali çok bozulan Melih Kibar babasına da bir şey söyleyemez. Babasından izin alıp etrafa bakmak için odadan ayrılır. Karanlıkta yürürken güm diye bir şeye çarpar. Bakar bir piyano kapağı açık olan piyanonun hemen başına oturur. Korkusunu ve can sıkıntısını atabileceği tek araçtır. Hemen odasına gider bavulundan bir kayıt cihazı çıkarır çaldığı parçayı kasete kaydeder.
Melih Kibar bu fırtınalı gecenin izlerini taşıdığı ve kasete kaydettiği bestesini babasıyla Çiğdem Talu’ya gönderir. Nasıl ve hangi koşullarda bestelendiğini bilmediği bu melodinin üzerine söz yazar ve Londra’ya postalar.
Melih Kibar kısa süre sonra mektubu alır açar. Ne koşulda bestelendiğini bilmeyen Çiğdem Talu’nun şiire verdiği başlığı görünce yerinde sendeleyen Melih Kibar düşmemek için duvara tutunur. Parçanın ismi “İçimdeki Fırtına” dır.
İşte o an bir fırtına kopar / Sanki o an yer yerinden oynar / Hoyrat bir rüzgâr eserken / Sallanan gemi misali / Sallanır durur içimde dünya…
Hangimiz “Bir tanem söyle canım ne istersen iste benden / Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor nerede nasıl yaşarım bir de bana sor / Ah bu hayat çekilmez sen olmazsan canım ah bu çile çekilmez” sözlerin izlerini kalbimizde taşımıyoruz ki!
Her nota bir heceye böyle güzel denk gelir mi? Geliyormuş…
Bu ikilinin en güzel işlerinden biri de (Her işleri on numara bunu ayrıca belirtmek isterim) Haldun Dormen’in yazıp yönettiği “Hisseli Harikalar Kumpanyası Müzikali” teklifi Erol Evgin’e geldiğinde benim ekibim var bu işin müziklerini onlar yaparsa olur diyerek müzikali kabul etmiş. İki yıl aralıksız oynanan bir oyun olur.
Bu ikilinin hayatını “Söz ve Müzik Erol Evgin” belgeselinden izleyebilirsiniz. Hayır hayır ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı.
Seni düşündüm dün akşam yine, Sonsuz bir umut doldu içime, bir de kendimi düşündüm sonra, bir garip duygu çöktü omzuma, hani ıssız bir yoldan geçerken, hani bir korku duyar da insan, hani bir şarkı söyler içinden İŞTE ÖYLE BİR ŞEY…