Önce şunu teslim etmek lazım, İzmir toplu ulaşım sistemleri konusunda fark yaratan bir kent. Evet, eksikler, beklentiler elbette var 4 milyonluk bir şehirde herkesi aynı anda memnun etmek olası değil, ancak metronun Buca’ya gitmesi için atılan adımlar, Narlıdere yönündeki inşaatın hızla yürüyor olması tramvayın uzatılması gibi çalışmalar beklentiler konusunda umut verici.
İzmir toplu ulaşımında raylı sistemler çok önemli misyon üstleniyor. Piriştina’nın büyük emeği ile hayata geçen TCDD ile İzmir Büyükşehir Belediye ortaklığındaki İZBAN, bu anlamda tarih yazdı. İki farklı parti yönetiminde olan merkezi ve yerel yönetimi aynı projede buluşturmak hiç kolay değildi, başarıldı ve pek çok soruna rağmen her gün binlerce İzmirliyi kentin bir ucundan diğerine taşıyor. Sorun, TCDD trenlerinin kent merkezine girmekteki ısrarı ve sinyalizasyon, hat bakım çalışmalarını beklendiği gibi yapamıyor olması. İZBAN araç bakımlarını yeterince yapabiliyor mu derseniz orada da durum parlak değil. Birini Belediye, diğerini TCDD’nin atadığı iki yöneticiyle, yönetimsel olarak da sorunlu, o ayrı bir yazı konusu…
İzmir’de toplu ulaşımın bir diğer özelliği entegrasyondur. Yani örneğin raylı sistemlerden birinde faaliyetin durması, diğerlerini de yere serer. Bundan diğer tüm toplu sistem yolcuları etkilenir.
Bilindiği gibi İZBAN hemen her Toplu Sözleşmesini sorunlu yaşar, bir önceki grevle sonuçlanmış, İzmir’de hayat durmuştu. Şimdi benzer durum İzmir Metro ve tramvay için geçerli ve ilk kez grev kararı alındı. Henüz tarihi belli değil, hala bir anlaşma sağlanması için bekleniyor. Ama olmazsa, kentin metrosu ve tramvayı duracak!.. Peki sorumlusu kim/ler olacak?
İlk TİS’lerde uyumlu giden süreçler giderek sorunlu hale dönüştü. Sorunlar hasır altı edildi, yönetim anlayışı çalışanları gerdi. Her seferinde gün kurtarıldı son kertede imzalar atıldı. Hatta bir önceki TİS, Genel Müdürün istifasına yol açmış, sonra bir şekilde geri dönmüştü. Ama yılların birikimi, öfkesi, tepkisi artık bastırılamaz hale geldi. Bir şirkette çalışanlar ‘Yönetim yüzünden bu noktadayız’ deyip duygularını ‘nefret’ olarak tanımlıyorsa, orada ücretlerden başka sorunlar da var demektir. Önce çalışanlarda bu duyguyu oluşturan nedenlere bakmak lazım!.. İşte bu duygu sendikaya Tunç Soyer’e yöneticiyle ilgili ‘iki şirketten ve yönetim kurulu üyeliğinden maaş alıyor’ dedirtiyor. Bilgi güçtür saygı duyulur ama koltuktan alınan güç, bilgiyi de değersiz kılar ve hata yaptırır.
Çalışanlarda ‘bu yönetim benim hakkımı korur, arkamda durur, diğer şirketler ve güvenlik görevlisi ücretinin altında ücret vermez’ duygusunu oluşturmak bu yüzden önemlidir. O zaman Toplu Sözleşmeler daha verimli sonuçlanır.
Kapsam dışı olanların da duyguları çok farklı değil, ama mesele kapsam içi 627 çalışanın verdiği grev kararı. Dileğim, her gün yüz binlerce mağdurun olacağı o noktaya gelmeden anlaşma sağlanması, sonrasında da içeride barış ve sevgi dilinin hakim olması. Bu şirkette uzun yıllar görev yapmış biri olarak içtenlikle temennim budur!..