Bisiklet, kent, ulaşım ve insan odaklı şehircilik anlayışına dair yazılara devam...

İZMİR ULAŞIM ANA PLANI

12 Eylül 217 Salı günü Alsancak Tarihi Havagazı Fabrikası'nda düzenlenen İzmir Ulaşım Ana Planı-UPİ 3. Paydaş Toplantısı'na davet üzerine katıldım. Birçok STK temsilcisinin de katıldığı toplantılar dizisinin üçüncü toplantısıydı bu.

Toplantıda İzmir Ulaşım Ana Planı'nı hazırlamak ile görevli şirket tarafından öncelikle 2030'a yılına kadar İzmir'de ulaşım içerisindeki öğelerin rakamsal verileri paylaşıldı. Nüfus, otomobil adedi, otomobil sahipliği oranı, yolculuk mesafeleri vb. bilgilerdi bunlar. Daha sonra İzmir'in ana ulaşım aksları, ulaşım ihtiyacı olan nüfus sayıları paylaşıldı. Bu bilgiler ışığında 2030 yılına gelindiğinde bu ulaşım taleplerinin nasıl karşılanabileceğine dair senaryolar iletildi.

Konu aslında çok teknik, uzmanlarınca çalışılması ve irdelenmesi gereken bir konu ve ben konunun sadece bisiklet ayağında yer aldığım için uzun uzadıya hakim olmadığım detayları iletmeyi uygun görmüyorum. Sadece bisikletin bir ulaşım unsuru olarak, çevreci ve ulaşımı rahatlatacak bir araç sınıfında planın içinde yer aldığı genişlik benim önemsediğim taraf.

Planın genelini olumlu bulduğumu söyleyebilirim. Kemeraltı, Konak, Şair Eşref'ten Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne uzanan geniş bir alana sahip aksın “Yaya Öncelikli Alan” olarak planda yer alması olumlu. Ayrıca şehir merkezine özel araçlar ile girişlerin caydırıcı önlemlerle önlenmesine dair uygulamalar, yeni Metro ve İZBAN hatlarına yönelik planların varlığı önemsediğim kısımları.

Bunların haricinde endişe duyduğum bir kaç noktayı belirtmek isterim.

Planda deniz yok! Yeni iskeleler, yeni rotalar, sefer sıklıklarının arttırılması gibi... Bu yöndeki soruya yönelik olarak “deniz ulaşımı ana ulaşım unsuru olamaz” yanıtını verdi yetkililer. Körfezin çevresine kurulmuş bir kent adına bu bana biraz garip geldi. Konu İstanbul için de öyle midir acaba?

Plan bütüncül bir bakış açısı ile oluşturulduğu için plana siyasi iradenin “bu olmaz tepki olur” diye bazı bölümlerini hayata geçirmemek istemesi planın bütünlüğünü ve etkisini bozacaktır. Her ne kadar proje sunumunu yapan yetkili kişi bunun olmayacağına dair konuştuysa da bu tür uygulamalarda irade siyasi kanatta olduğu için ve planın onayı Büyükşehir Belediye Meclisi'nde verileceği için bana gayet olabilir geliyor. Plan bölünmemeli, parçalanmamalı bir bütün olarak uygulanmalı.

Bir ikinci konu Körfez Geçiş Projesi. Bu konunun plan içinde bazı senaryolarda var olması bile oturuma katılanların çoğunu rahatsız etti. “Acaba plan ile Körfez Geçişi Projesi meşrulaştırılıyor mu?” düşüncesi dile getirildi. Bu projenin şehrin gelecek yıllarında kentte siyasi bir gerilim noktası olacağına dair hiç kuşkum yok. İstanbul'da nasıl 3.Köprü ve 3.Havalanı için bir gerilim oluştuysa İzmir'de de bu proje için bir gerilim oluşacaktır. Şu anda sadece kentte bu projeye karşı olanlar ile taraf olanların konumlarını tam belli etmemiş olmamaları. Biraz bıyık altından konuşuluyor bu konu hala kentte.

Toplantıda BigData'nın önemine dair İzmir'de ulaşımda yaygın bir ölçüm sisteminin de projeye eklemlenip eklenmeyeceğini sordum. Ulaşıma dahil olan öğelerin anlık izlenmesinin yapılıp yapılmayacağını, örneğin bir bisiklet yolundan kaç bisikletin geçtiğini görüp göremeyeceğimizi sordum. Ancak sanırım proje danışmanı şirket yetkilisine derdimi anlatamadım. “Bu bilgiyi ne yapacapız? Bilgi çöplüğü...” gibi cümlelerin geçtiği bir yanıt aldım. Halbuki günümüzde bilgi çöplüğü diye bir kavram yok. Veriye karşılık çöplük kavramı veriyi işlemeye dair yetenek ve imkanlarınızın azlığı ve çokluğu ile ilgilidir. “Ben bu kadar bilgiyi ne yapacağım?” derseniz ona çöp gözüyle bakarsınız ya da NewYork'taki gibi bir analiz ve açık bilgi kaynağı bir havuz oluşturursunuz. Hem bu bilgiler ile şehri yönetirsiniz hem de bu bilgilerden akademisyenlerden, öğrencilere, girişimcilerden, istatistikçilere kadar herkes yararlanır. İşlenmemiş bilgi havuzları bugün dünyanın bir çok şehrinde işlemek isteyenlerin kullanımına sunuluyor.

Mesela NewYork ticari taksi departmanına bir A5 form doldurursunuz. “Ben şu iki tarih arasında NewYork'taki tüm sarı taksilerin GPS verilerini istiyorum” dersiniz 2-3 güne verirler. Ulaşım üzerine doktora yapan bir öğrenci olabilirsiniz ve buradan bir analiz, model üretebilirsiniz veya girişimcisinizdir ve bu bilgiyi işlerseniz Uber gibi bir fikir aklınıza gelebilir. https://opendata.cityofnewyork.us adresinden NewYork ile ilgili işlenmemiş bir çok istatistiki veriye ulaşabilirsiniz.

Çünkü çağımız, sahip olduğunuz bilgiyi gizleyerek değil bilgiyi çoğaltarak ve işleyerek güçlü olabileceğiniz bir çağ.

Plana yaklaşımımın olumlu olduğu ile bitireyim bu bölümü.

MANİSA'DA BİSİKLET

13 Eylül 2017 Çarşamba günü Manisa Bisiklet Spor Kulübü Derneği, Manisa Bosch Bisiklet Kulübü, Manisa Büyükşehir Belediyesi'nin de desteği ile düzenlenen Manisa PedalCan'lanıyor etkinliğine katıldım. Manisalı ancak 20 yıldır İzmir'de hayatını sürdüren bir bisiklet kullanıcısı olarak davet edildiğim etkinlik bana keyifli ve özel anlar yaşattı.

Etkinlik öncesinde Manisa'daki Accell Bisiklet Fabrikası'na uğrayarak hem Manisa'da etkinlik sonrası turda kullanacağım bisikleti aldım hem de fabrika Genel Müdürü sevgili Anıl Sakrak ile birlikte Accell'in bisiklet üretimine dair uyguladığı metotları, avantajları, esnekliğini ve yetkinliklerini konuştuk. Makina eğitimi aldığım için ve profesyonel olarak endüstriyel tasarım ile hayatımı devam ettirdiğim için benim adıma detaylı ve zevkli bir tur oldu. Ayrıca bir bisiklet kullanıcısı, bisikletsever birisi için bisiklet fabrikası “cennet” niteliği taşıyor çünkü. Cennette kısa bir turdu diyelim.

Etkinlikte yaptığım konuşmada Manisa'daki geçmişimden, 20 yıl önce bisikletimi bırakıp İzmir'e gelişimden, daha sonra üniversiteyi bitirdikten sonra İzmir'de bisiklete binmeye başladığımda bisikletin bir ulaşım aracı olarak kullanılması kavramı ile nasıl tanıştığımdan bahsettim. 20 yıl önce sokaklarında çok az araba olan Manisa'dan, ondan nüfus ve araç sayısı olarak kat kat büyük olan İzmir'e gelip bisikleti alıp Manisa'daki gibi araç yoluna çıkınca anlamıştım bunu. Burada kurallar değişmişti.

Sonrasında katıldığım bir Critical Mass etkinliğinde tanıdığım İzmirli arkadaşlarımla birlikte bisikletin ulaşımda yer almasına dair fikirler, düşünceler ve oluşumlar dünyasına adım atışımı konuştuk. Aynı zamanda İzmir'de 8.yılına giren her ayın son Cuma günü Konak Meydanı'ndan başlayan eylemin yapısı, oluşumu ve içeriğinden bahsettim. Critical Mass coşkusunu dille anlatmak yerine daha iyi ifade edebileceğini düşündüğüm kısa bir video klip tüm konuşmanın en çok beğenilen kısmı oldu sanırım. Her bisiklet kullanıcısı coşku ile o kalabalığın içinde yollarda bisiklet sürmek ister. Özgürlüğü hissetmek ister. Manisa'da Critical Mass düzenlenirse bir bisiklet kullanıcısı olarak mutlu olurum. Her yerini çok iyi bildiğim memleketim için bir Critical Mass rotası da önermeden yapamadım.

İzGazete'nin Manisa'dan da takip edildiğini öğrenmiş oldum. Kokteyl sırasında yanıma gelip bazı yazılarımın başlıklarını söyleyerek tebriklerini sunan dostlardan bunu anladım. Minnettarım.

Söyleşi sonrası yaptığımız bisiklet turu meraklı gençlerin soruları ile keyifli bir şekilde geçti.

Manisa'da bisikletli ulaşım adına yeni bisiklet yolu projesi ile bir temel atılıyor. Tabi her adım, her emek beraberinde desteğin yanında eleştirileri de getiriyor. Ben filizlenmekte olan bu adımlara henüz tomurcuk açmış bir çiçek muamelesi yapılması taraftarıyım. Bisiklet bir şehirde sadece fiziki altyapı ile var olmuyor. Kültür ve farkındalık ayağı çok daha önemli. Fiziki altyapı oluşursa kültür ve farkındalık daha kısa sürede kente yayılacaktır.

Organizasyonu düzenleyen değerli dostlara buradan tekrar teşekkürlerimi yeniden iletmek istiyorum.