İdeoloji ve iktidar ilişkisi olarak hegemonya, egemenlerin ihtiyaçlarını kitlelerin rızasına dönüştürecek; taleplerini, çıkarlarını, kültürel değerlerini kendi kapsamlı mücadelesine eklemlemek için kullanacağı bir araçtır.
İktidar, halk kitlelerinin onayını alma beceresi yani ideolojik olarak kitleleri kazanması ve zor mekanizması ile devamlılığını sağlayabilir.
İşçi sınıfı mücadelesinde ve örgütlenmesinde yaşanan zayıflama ile birlikte ideolojik hegemonyanın, yarım asırdır kapitalist-emperyalist sistem lehine döndüğü kabul edilmelidir. Üretim ilişkilerini ve maddi gücü elinde tutan egemenlerin iktidarı, egemen düşünceleri belirliyor olsa da fikri alan üzerindeki hakimiyeti mutlak veya kesin değildir.
Tam da bu nedenle egemenler kendi ihtiyaçları için düşünceler, teoriler, söylemler ve kavramları yeniden ve yeniden üretmek zorundadır. Sayısız “fikir” kuruluşlarını, milyonlarca dolar fonlamalarının nedeni de budur. Örneğin üniversitelerin dönüşümünün temelinde de bu yatmaktadır. Egemenler, “biz ihtiyacımızı söyleyeceğiz siz ise halkı bizim fikirlerimize yedeklemek üzere aynı zamanda fikri üretim yapacaksınız” demektedir.
Özellikle egemenlerin ihtiyacı için üretilen kavramların ve bunun gündelik yaşama politika aracılığıyla sızdırılışı, egemenliğin “rıza” haline dönüştürülmesi, iktidar aygıtları için önemli mücadele alanlarındandır. Kavramlar üretilirken, dolaylı veya dolaysız olarak belirli bir sınıfın veya sınıfların çıkarını gerçekleştirmek, mevcut durumu sürdürmek amacıyla ele alınır ve mücadele alanında önemli rol oynar.
Doğa boşluk tanımaz. Sınıflı toplumlarda bir sınıf bir alanda zayıflarsa karşı sınıf güç kazanır. Kavramların nasıl kullanılacağı da mücadele alanlarından biridir. Özellikle sosyalist ideolojinin zayıflaması ile birlikte “demokrasi”, “insan hakları” gibi kavramların içi boşaltılırken, “emperyalizm” yerine küresel dünya, “kapitalizm” dememek adına reel ekonomi, “işgal” yerine milli çıkar gibi kavramlar üretilerek ideolojik bir manipülasyon hayata geçirildi-geçiriliyor. Kavramlar her zaman olmasa bile zihinleri tembelleştiriyor, sarsıyor ve esareti altına alıyor.
Nesnel durum ve koşullar, üretim ilişkilerinin belirleyici özneleri değişmiyor olmasına rağmen söylem ve kavramlar bilinçli olarak manipüle ediliyor. Kavram, gerçeğin üstünü örtmek üzere gerçeğin yerini alıyor.
Gerçekliği örtmenin aracı olarak kullanılan kavramlar, gerçeği ortaya çıkarmanın aracı olarak kullanılmalıdır. Mevcut durumu aşma, değiştirme ve mevcut hegemonyaya karşı; örneğin işçi sınıfı mücadelesinin ideolojik alanda hegemonya tesisi, kavramları kullanmaktan imtina ederek gerçekleştirilemez.
Gündelik yaşamda bazı kavramların kullanımında yaşanan seyreklik, o kavramın geçerliliğini ortadan kaldırmaz. Örneğin çağımızın, “emperyalizm”, “kapitalizm” kavramı anlaşılmadan çözümlenmesi mümkün değildir. Gerçeğin içerisinde yer alırız, onun bir parçası olabiliriz ancak kavramsallaştırınca anlayabiliriz!
Sosyalist kavram ve literatürün “eski dünyaya ait” olarak lanse edilmesi bir moda haline geldi. “Yeni ve gelişmekte olanın” ideolojisi olarak bilimsel sosyalizmin kavramlarını, duymaya dahi tahammül edemeyen egemenler; geniş işçi kitleleri, aydın çevrelerini de etkisi alarak hegemonyasını tesis etti dersek abartmış olmayız.
Son olarak “kavram”lar ile konuşulunca, yazıp-çizince sorunlar aşılacaktır gibi bir iddia elbette gerçeğe uygun değildir. Ancak bu bir hegemonya alanıdır ve gösterilecek iyi niyetli bir zafiyet ciddi tahribat riskini de üzerinde taşımaktadır. Hakikatin bağrından çıkan kavramlarda ısrar, gerçekte ısrardır!