Doğada insan dışında hiçbir canlı intikam duyacak kadar kibirli değil. Baraj, maden inşaatları ile parçalanan derelerin, dağların kin beslemesi mümkün olabilir mi? Yavrusunu korumak için insan dâhil diğer canlılara saldıran hayvanlar elbette var. Ancak bunun nedeni intikam duygusu değil, neslin devamını sağlama içgüdüsü.
Doğanın kendi içinde bir düzeni var. Biz insan evlatları olarak doğanın parçası olduğumuzu unutup dağı, taşı, uçan kuşu meta olarak görerek iklim değişikliği, salgın hastalık gibi kitlesel dertleri alıp kucağımıza koyuveriyoruz. Sofrada yediğimiz yemekten, ettiğimiz dansa, başımıza bağladığımız yazmaya kadar öz dediğimiz neyimiz varsa şekillendiren doğayı intikam gibi bir kelimeyle kullanmak bencilce değil mi?
Yediğimiz ekmeğin içindeki buğdayın nereden geldiğini bilmeyecek hale geldiğimizde kitlesel bencilliğimiz baş verdi. Tükettiğimiz ne varsa emekçisini yeterince umursamıyoruz.
Abartı gibi geliyorsa tam şu anda hastanelerde olana bakalım. Günlerdir balkonlardan alkışladığımız ve sosyal medyada yere göğe sığdıramadığımız sağlık emekçilerinin çalıştığı koşullar iç açıcı değil. Zira İzmir’de bir özel hastanede doktorlara kâğıt maske verildiğini ve hastalığa uygun maskeleri çalışanların, bizzat kendilerinin arayıp bulma gayreti içinde olduğu şaşkınlıkla dinledim.
Uzun saatler çalışan bu insanların ve ailelerinin hastalık riski ile karşı karşıya olduğu ve yayma ihtimalleri ortada. Peki, maruz kaldıkları riski azaltmak için hastane yönetimleri ne yapıyor? Sağlık çalışanları için riski azaltmak hepimizin sorumluluğunda ancak hastaya müdahale eden çalışanının güvenliğini sağlamak hastane yönetimlerinin sorumluluğunda. Hastane personelleri işini yapmaya çalışırken bir yandan da karaborsada maske aramamalı.
Bu işte bir bencillik yok mu?