Şu ömür denen insan zamanında, nelerden mahrum kaldınız sorusu, bizlere ve yakın coğrafyamıza sorulsa; yanıtlar ve yanıtların coğrafyaya göre farklılığı değerlendirilme, ne tür bir sonuç çıkacağı birçok kişi tarafından tahmin edilebilir.

Tahmin edilip de üzerinde pek durulmayan ise büyük bir ihtimalle mahrum kalınanların çoğunun ne kadar basit, ne kadar ulaşılabilir olduğu olacaktır; mahrum kalınana bir meridyen, bir paralel ilerlendiğinde ulaşılabildiği ama bizlerin şaşırmak için bile artık enerjisinin kalmadığı görülecektir.

Kabul edilmesi mümkün olmayan bu gerçekliği sorgulayamamış olmak ve bundan hiçbir acı duymamış, duyamamış olmak ise insan zamanına yeni başlayanların geleceğinden çalınmış başka ömürlerden başka bir şey değildir.

Çok da standartlardan sapmayan bir yaşamın hikayesinden alınacak bir ders kalmıştır artık.

Hayatın baharında, kanın deli atarken, hayaller varken, gezmek, tozmak, eğlenmek isterken, görmek, tanımak, bilmek isterken, yaşamanın ve öğrenmenin birçok farklı yolu varken, eğitim sistemi denilen, adı konmuş bir sistemsizliğin, gösterdiği yolda ilerlemek zorunda kalmak. Sistem, artan nüfus nedeni ile rekabetçi olmak gerektiğini, sınavlardan sınavlara koşmak gerektiğini, başarıya ancak bu şekilde ulaşabileceğini söylüyor ama kesin ulaşılacağını söylemiyor, çünkü sistem de biliyor başarıya ulaşmak olarak zikredilenin aslında diğerlerinin bir şekilde önüne geçmek olduğunu ve öne geçmenin de parametreye bağlı olduğunu; para, güç, ilişkiler, şans, etliye sütlüye pek dokunmamak, biraz da olsa sistemin tedrisatından geçmiş olmak… Bu liste uzayıp giderken, bu kadar insan yanılmış olamaz diyerek başlanan yol, mücadele ile, rekabet ile geçiyor.

Tüm bu zorluklardan biraz olsun sıyrılıp da, yaşamının altıda birini ipotek altına alıp da banka kredisi ile bir ev, bir de araba alıp da, kafanı söyle bir kaldırdığında, tamam oldu şimdi dediğinde ise yeni bir mücadelenin başlamakta olduğunu görüyorsun ve yeni bir mücadele, yeni bir tanesi daha ve bir ömür, yaşamı idame ettirme mücadelesine mahkum edilmiş bir insan zamanı bir saadet zinciri gibi, sürekli bir havuç uzatıyor, havuca ulaşmanın hazzını suratlarına yerleştirmiş bir grup insana öykünmeyi öğretiyor.

Ve bu ömür, insan olmanın getirdiklerinden mahrum kalarak yaşanıyor.

Mesela yaşanılan coğrafya her besine kaynaklık ederken, aç kalmamak için mücadele ediyorsun, yaşamak hakkından mahrum kalmak pahasına.

Mesela, herkese yetecek kadar toprak varken, bir apartman katının içinde bir yaşam kurabilmek için mücadele ediyorsun, yaşadığın coğrafyadan mahrum kalmak adına.

Mesela, senin coğrafyanda tarihin tüm okulları üzerine bastığın topraklarda var olmuşken, alt yapısı kurulmamış apartman üniversitelerde eğitim almak için mücadele ediyorsun.

İş bulmak için mücadele ediyorsun, sağlıklı yaşamak adına, bir şekilde yaşamak adına, çocukların için, onların geleceği için mücadele ediyorsun, zaman zaman insanlığından mahrum olmak pahasına.

Ama çocuklar da mücadele edecek, onlar da mücadele etmek zorunda kalacak, hepimizin mahrum kaldıklarından mahrum kalmak pahasına ve böyle giderse onların çocukları da…

İki meridyen ötedekine imrenip de, onun nasıl yaptığını sorgulamada, dünyanın tersindekine imrenip de, tüm düşüncelerden mahrum olarak yaşamak.

Oysa ne kadar basittir, aç kalmak korkusu olmadan, barınacak yer bulmak korkusu olmadan, bir diğerinin önüne geçmek kaygısı olmadan yaşamak, yaşatmak, yaşatılmak.

***

sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin

işin kolayına kaçmadan ama

gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil

ne de ak örtüde elmaların

ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini

sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin

1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin

çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının

resmini yapabilir misin üstat[1]

***

Çok da basittir aslında başka bir yaşam kurmak, yaşamayı soluk alıp vermekten ibaret sanmaktan uzaklaşıp da, kendi insanlığınla mücadele etmek zorunda kalmadan tüm bu garabetten mahrum kalmak da.

Piramitlerin altında yer alanların, birbirinden mahrum kalmadıklarında gerçekleşebilecek basit bir mahrumiyettir yaşam.

[1] Nazım Hikmet, Saman Sarısı