Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” sözü Yaradan’ın yarattığı her varlığa, hoşgörüyle, sevgiyle bakılmasını anlatan en güzel sözlerinden biridir.

Tabi konu oldukça hassas... Bütün yaratılanları sevmek, onları incitmemek, hatta öldürmemek… Birçoğunuzu duyar gibiyim: “Ben sevgimi dünyadaki bütün insanlara verebilirim” diyorsunuz. Sizlerin bu samimiyetine inanabilirim! Ama günümüzde bin bir çeşit yüzlerini görmekten bıktığım bazı yaratılanların bu konudaki sözlerine, sizlerinkine inandığım gibi inandığımı ve onayladığımı söyleyemem!

Her sabrın da bir sonu var üstelik: Herkesi sevmiyorum açıkçası... Hele ki yüreğinde Allah korkusu taşımayan vicdansız, hırslı; kandan, ırktan, dinden, cahillikten beslenen insanları hiç sevmiyorum.

Dilinde ‘biz kardeşiz’ deyip zulmedenleri de sevmiyorum.

Benim inancımı yargılayıp beni yok etmeye çalışanları da sevmiyorum! Niye seveyim ki? Ben benim olmayan bir hakkı yemedim ki! İnsanları dinine, ırkına göre ayırmadım ki!

19 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 105 kişinin ölümüne sebep olan Alevilere yönelik katliam hala hafızalarımızda iken, Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ilçesinde yirmiye yakın Alevi köyünün ortasında, 30 bin Suriyeli sığınmacı için kamp yapılacağı haberi, kanayan yaralarımıza tuz biber olmuştur.

Üstelik bu bozulan toplumsal huzurumuzu daha da bozmak değil midir? Halka soruyorsun, huzursuz… Yöneticilere soruyorsun, bu kampı kurmakta ısrarcı…

Bu ısrarcılığın amacı nedir? Aylardır yakalanan bazı IŞİD militanları üzerinden Türkiye’deki Alevi yerleşim merkezlerinin listeleri ve haritaları çıkmadı mı?

Bunların bu kampa ve köylere sızma ihtimali yok mu? Topluma büyük rahatsızlık veren bir durumu ısrarla yapmaya çalışmak… Amaç nedir, biz anlayamadık; ama burada iyi niyetten zorda kalmış bir ulusa yardım etmekse amaç, bir yandan kendi halkının güvenliğini de sağlamak önemli değil midir?

Bir de bakmışsınız bu kadar çok sayıda Suriyeli mülteci bu topraklara yerleşmiş ve günün birinde Kahramanmaraş Alevileri mülteci olmuş. Aslında iyi niyetli bakmak da lazım bu bütün olup bitene… Belki de amaç Alevi ve Sünnileri kaynaştırmaktır. Yahu, zaten ülkemizde tüm zorlamalar ve baskılara rağmen biz bir arada yaşamaktan memnunuz ki...

Kız veren, kız alan biz değil miyiz, sofrada benzer bir yemek görsek annem de bunu yapardı, diyen biz değil miyiz?

Kızı verdik, aynı sofrada yemek yedik; aynı şeylere ağlayıp aynı şeylere gülmedik mi? Gittiniz, yıllardır aynı Yaradan’a inandıkları halde, evrensel insani duyguları yürekten uygulayıp tüm baskılara rağmen toplumsal huzuru bozmamak için sabreden Alevilerin köylerine cami yaptınız.

Cem evlerine, cümbüş evleri dediniz, Alevileri hakir gördünüz; inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi olan laikliğe saldırdınız! Cem evlerini resmileştireceğiz dediniz, Alevileri kandırmaya çalıştınız! Amaç Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun sizleri rahatsız etmesi değil miydi sanki!

Ne şanslıyız ki Yaradan bu millete Atatürk gibi bir lider verdi. Atatürk’ün asırlara hükmedecek sözlerini hatırlatmakta fayda var: "Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz; en doğru, en hakiki yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir."

Madem siz de bir insansınız ve dinde yaradılanı Yaradan’dan hoş görüyorsunuz, bunu topluma yerleştirmek için uzak coğrafyalardan Suriyellileri getirmek yerine, bu ülkede birbirine kapı komşusu olan Alevileri, Sünnileri; Kürtleri, Türkleri ayrıştırma politikalarından vazgeçmek daha doğru olacaktır...

Yaradan bir, yaratılanlar da...

Bu bir politikaysa eğer, bu politikayı yapanlar, her ne kadar Yaradan’ın kulları olsalar da onları sevmiyorum. Çünkü bu güzel vatanımızda insanlığa, hoşgörüye sahip olup da; üniter devlet yapısına ve Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine bu kadar bağlı kaldıkları halde; çağdaşlığı önemseyip, hiçbir kimsenin hakkına hukukuna tecavüz etmemeyi bir yaşam felsefesi haline getirmiş Alevilere yapılan bu asmilasyon hareketini kınıyorum.

Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi:

Söylersin de söz içinde şaşmazsın

Helâli haramı yersin seçmezsin

Nasibin kesilir de sular içmezsin

Akar çaylar senin olsa ne fayda

Söylersin de el içinde sözün var

Yeler çalışırsın oğlun kızın var

Bu dünyada üç beş arşın bezin var

Bedestenler senin olsa ne fayda

Bir gün alır götürürler evinden

Hakk'ın kelâmını koyma dilinden

Kurtulaman Ezrail'in elinden

Dünya dolu malın olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal'ım çıktık oturduk

Kaza lokmasını burda yetirdik

Dünya bizim diye çektik getirdik

Yalan dünya bizim olsa ne fayda

Kadılar müftüler fetva yazarsa

İşte kemend, işte boynum asarsa

İşte hançer, işte kellem keserse

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan…

 

Ama siz bence dönün; çünkü gittiğiniz yol, yol değil!