“Pembe rengin nesini sevmediniz?” Elinde tuttuğu pankartta aynen bunlar yazıyor. Genç kadının yüzünde üzgün bir ifade var. Roman Mahallesi olarak da bildiğimiz Ege Çağlayan Mahallesi çok zor günler geçiriyor. Zaten ekonomik sorunlarla, işsizlikle boğuşan mahalle hayatın durmasıyla birlikte yaşama savaşı veriyor. Koronavirüs nedeniyle işsiz kalanların aileleri açlığa mahkum ediliyor. Tam sınırda yaşayan bu insanlar temiz kalmak, çocuklarını suç örgütlerinden korumak için muazzam bir mücadele veriyorlar. İşsizlik nedeniyle yoksullukla ve açlığa mahkum edilen bu iki kadın bana bir süre önce yaptığım söyleşiyi anımsatıyor. Ege Çağlayan Çocuk Spor Kulübü Başkanı Seyfi Işıkadalıyla aynı şeyleri konuşmuştuk. Sınırda yaşayan bu ailelerin çocuklarına sahip çıkarak onları suç örgütlerinin eline düşmekten kurtarmak amacıyla verdikleri mücadeleyi bana anlatmıştı. Çocuklara bir gelecek vermek, topluma iyi insan yetiştirmek amacıyla kurulan spor kulübü mahalledeki bütün çocukların rüyası haline geliyor. Özellikle sarı yeşil formaları giymek başlı başına bir prestij meselesi. Sonra hayata boyu devam eden futbol aşkıyla birlikte iyi insanlar olmayı öğreniyorlar. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk sevgisini kalplerine kazıyan bir başkanları var.
23 Nisan Çocuk ve Egemenlik Bayramı bu yıl çok buruk kutlandı. Evlerde kapalı kalan bütün çocukların hepsi hüzünlüydü. Atatürk tarafından kendilerine hediye edilen bayramı kutlayamadıkları, sevgili Atalarına gönülden bağlılıklarını sunamadıkları için üzgündüler. Ege Çağlayan Mahallesi çocukları da aynı duyguları paylaşıyorlar. Üstelik ekonomik sorunlarla boğuşan aileleri nedeniyle hayat onlar için giderek ağırlaşıyor. Bu çocuklar futbol oynamayı, sarı yeşil formalarını çok özlüyorlar. Çünkü bu forma onları suçtan uzak tutuyor. Farklı bir yaşam için umut kaynağı oluyor. Bu onlar için sıradan bir forma değil. Başka bir yaşamın mümkün olduğunun bir göstergesi. Farklı seçimler yaptıkları takdirde, hayatın daha başka olabileceği gerçeğini hatırlattığı için çok değerli. Çok uzun değil sadece birkaç ay önce Ege Mahallesini ziyaret ettiğimizde, sokak aralarında top oynayan çocuklar görmüştük. O anın sıcaklığı hala çok taze. Neşeli çığlıkları hala kulağımızda. Kalabalık şehirlerde bırakın top oynamayı, çocuklar sokağa bile çıkamazken burada Ege Roman Mahallesinde çocuklar özgürlüğün tadını çıkartıyorlar. Futbol keyfi gözlerindeki pırıltıya yansıyor. Konuşmayı sevmeyen ama gülerek poz veren çocukları fotoğrafladıktan sonra çay içmek için soluklanıyoruz. Ege Çağlayan Spor Kulübü Başkanı Seyfi Işıkadalıyla futbol oynayan çocukları konuşuyoruz. Çaylar içiliyor, Atatürk sevgisinden ve çocuklardan bahsediliyor. Sonra Seyfi Bey birden ayağa kalkıyor. “Ben çocukların formalarını çamaşır makinesine atmıştım, gelecek hafta maçları var, çıkarıp asayım” deyince Seyfi Bey’i takip ediyoruz. Bahçede formaları asarken sohbet devam ediyor. “Bakın bu sarı yeşil renk İzmir’de hiçbir takımda yok. Çocuklar bu renkleri çok seviyor” deyince sohbetin konusu artık Ege Çağlayan Spor Kulübü ve futbol oynayan çocuklar oluyor. Bu sohbetin ayrıntılarını söyleşide yer alıyor. Beklentimiz çocukların yeniden yeşil sahalara ve okullarına geri dönmesi. Amaç topluma iyi insanlar yetiştirmek. Bunun için yerel yönetimlerin desteğine ihtiyaç var. Belediyelerin kestikleri destek programlarını yeniden hayata geçirmeleri gerekiyor. Neşeli çocuk çığlıklarını tekrar duyabilmek için acilen bu insanlara yardım elinin uzatılması lazım. Bugünlerde bütün dünya çok zor bir insanlık sınavından geçiyor. Koronavirüsü bütün değerlerimizi, inandıklarımızı, doğrularımızı yeniden temize çekme fırsatı veriyor. Her zaman para kazanılır, para kaybedilir. Önemli olan, günün sonunda insanlığımızdan, kendimize olan özsaygımızdan ne kadarı elimizde kaldı, ona bakmak lazım. Bir yandan eğlenen mutlu çocuk çığlıkları, futbol oynayan heyecanlı çocuklar, öte yandan “Pembe rengin nesini sevmediniz?” diye soran üzgün ve umutsuz genç Çingene kadınların yüzü var. Bütün mesele çok ince bir çizgide yaşayan bu insanları gerçekten “çaresiz bırakmamak”. Mutlu çocuk yüzlerinden, küçük suçlular yaratmamak lazım.