Temenni o ki; iş işten geçmiş olsa bile, ‘bari bundan gayrı iş işten geçmesin’ciler olur.
Fantezi o ki; ne oldu diye soran olur bir gün: ‘Ne oldu da böyle oldu?’
Nafiz bir soru olarak, arar durur soru kendi cevabını. Geçmişten yalnız kalma alışkanlığı vardır çünkü sorunun. Elbet, defalarca terk edilmişse de her yeni talihliden yeniden doğmuştur.
Olur da öyle olursa; -temenni o sonuçta- olur da ‘bari bundan gayrı’ diye içerleyen çıkarsa, -fantezi o sonuçta- ‘Ne oldu da böyle oldu?’ sorusuna içinde bireysel sorumluluklarım, katkı ve eksikliklerimin de olduğu toplumsal cevapların yanı sıra, alabildiğine bireysel cevaplarım da var. Katkısız.
***
Şöyle ki…
Yanlış; örgütlü olduğunda, doğruyu 'sadece' söylemenin hiçbir etkisi olmuyordu.
Yanlış yalnız değildi ki çünkü: Kötü de yanındaydı yanlışın.
Söylemek değil, örgütlemek gerekirdi ama doğrunun yanındaki iyi kaçar korkusu ile beceriksizlik bir araya gelince; çaresiz kaldı doğru.
İyi öldü.
Kabahat o ki; o vakitten sonra söylenmedi bile doğru: Tövbe edildi, yoğurt üflendi. Sütten korkuldu.
Aranmadı iyi!
Sabır sanılırken şükür edildi.
Yanlış ve kötü baş başa büyüdüler!
Doğruya olmasa da iyiye hasret kalındı.
İyinin önceki tüm katilleri için günah çıkarıldı.
Acı çekildi.
Küfür edildi.
Rakı içildi.
‘Bari bundan gayrı iş işten geçmesin’ diye diye şerefine şişe devrildi!
Cevap verildi ama soru masada olduğu gibi kaldı: ‘Ne oldu da böyle oldu?’
Hesap ödendi.
Yenilerin peşi sıra geleceği biline biline, kalkıp gidildi.
***
Bundandır halimiz…
Görmüyor musun önce senin bileğinde kelepçe?
Gören olmadı!
-